Hz. Peygamber’in hadisi bağlamından hareket ederek söylemek gerekirse iki türlü düşman vardır. Bir dış düşman, bir de iç düşman. Dış düşman denilince bireyin kendisinin ve dolayısıyla bulunulan ortamın dışı akla gelir. Durum böyle olunca da dış düşmana karşı maddî ve mânevî anlamda birtakım önlemler almak mümkündür. Hatta karşı koyma gücünüz yoksa düşmanın şerrinden korunmak için kaçmak isterseniz kaçabilirsiniz, dış düşmanın böyle bir iyiliği vardır. Size fırsat verir malınızı, canınızı, namusunuzu kurtarmanız için...
Dış düşman çok tehlikelidir, çünkü gelince topuyla tüfeği ile birlikte gelir, her tarafı yakar yıkar, toz duman eder. Bu tür düşmanlara karşı çok önceden önlemler almanız şarttır. Bunun için ülkeler her zaman düşman saldırısına maruz kalacakmış gibi önlemler alırlar. Toplumların güçlü olmak için ekonomik anlamdaki gelişmelerini de bu bağlamda görmek gerekir. Bir milletin her bakımdan güçlü olması, ona karşı düşmanlık besleyenler için ciddi bir caydırıcılıktır.
İç düşman veya içimizdeki düşman ise başta birey olmak üzere, toplum ve ülke için en vahim olanıdır. Birey iç düşmana karşı önlem alamaz. Çünkü iç düşman en başta kişinin nefsidir. Nefis kişiye düşman olur mu, olur. Hem de öyle bir düşman olur ki değme düşmana taş çıkartır. Hz. Peygamber’in haber verdiği “büyük savaş” budur işte!
Düşman, kişinin içine girmiştir, böyle bir durumda düşmana karşı önlem alacağım diyerek kendini imha edemez. Kaçsa kaçamaz, gizlenmek istese bir yere gizlenemez. Bireyin, iç düşmana karşı önlem alıp hayatını sürdürebilmesi için maddî olarak çok güçlü bir bünyesinin, mânevî olarak da çok güçlü bir iradesinin olması gerekir.
İç düşman, kişiyi her an tökezletmek isteyen, dolayısıyla onu kandırmak için bin dereden bahane getiren sinsi bir tuzak kurucudur. Şayet onun sesine kulak verirseniz, sizi ikna etmesi an meselesidir. Çünkü iç düşmanla her an birliktesinizdir. Siz nereye giderseniz, o da sizinle beraber gelir. Kimlerle görüşürseniz, yanınızdaki üçüncü kişidir, neler konuşursanız hepsinden de haberdardır.
İç düşman sizinle aynı eğitimi aldığı, aynı ortamları paylaştığı için “dost”tur. Okurken, yazarken, düşünürken hep sizinle beraberdir. Gücünüzü de, zaaflarınızın da çok iyi bilir. Zarar göreceği için asla gücünüzü denetmenizi istemez, o kadar da akıllıdır.
İç düşman sizin dostunuzu da, düşmanınızı da bilir, fırsatını yakaladığı zaman dostunuzla aranızı açmak için her türlü fesatlığı yapmaktan geri durmaz. Bunu yaparken de sizi karşısına almaz; aksine sizi seven, sizi koruyan bir dostmuş gibi davranır. Hani denir ya, “Koynumda yılan beslemişim!” Aslında iç düşman aynen odur. Siz, onun sizi ne zaman sokacağını bilemezsiniz, fakat o, sizi ne zaman sokacağını çok iyi bilir. Zayıf ve çaresiz anınızı beklemektedir.
Farkına vardığınız andan itibaren hayatınızı kurtarmak ve idame ettirmek için, onunla onun yöntemleriyle mücadele etmek zorundasınızdır. Çünkü artık koz onun eline geçmiştir, o, sizin ona davrandığınız gibi davranmayacak ve hatta hiç acımayacaktır.
İç düşman kişiyi rezil eder, haysiyetini, varı yoğunu düşünmez ve düşmanının önüne, kucağına yem olarak atar. Hz. Peygamber, iç düşmana büyük düşman, esas düşman derken, bunları kastediyordu muhakkak ki!
Sizin içinizi, dışınızı bilen iç düşmanla başa çıkmak oldukça zordur. Elbette bu hal umutsuzluk söylemi değildir, tam tersine bir durum tespiti olup ona karşı varlık yokluk mücadelesi vererek başarıya ulaşmak kişinin kaderinin esasını oluşturur. Afyon yutmuş gibi “sürüleşmek”ten kurtulan bireyleşmiş kişinin, “iman” gibi bir gücü vardır. İç düşman, bu gücün paslanması durumunda ortaya çıkar; birey onun paslanmasına fırsat vermediği veya pasını giderdiği zaman, iç düşman sinsi bir şekilde geri çekilmesini de gayet iyi bilir.
İman, her an diri ve taze olduğu müddetçe kişi, her türlü belâyı defetme gücüne ve iradesine sahiptir. Önemli olan imanî zaafa düşmemektir. İç düşmanın tuzağına düşmeden “mutlak irade”yi kendi iradesine esas alarak nefsini kontrol altına alması gerekir. Elbette nefis insanın vazgeçilmezlerindendir, onu da idare etmesini bilmek gerekir. Sesine kulak verilirse, iman insana bunu da öğretmektedir.
İç düşman ve içimizdeki düşman dün olduğu gibi bugün de mümin kişinin işini zorlaştırmaktadır. Mümin zoru sever, çünkü dünyada rahat yoktur. Mücadele sahnesi olan dünyada mümin iç ve dış düşmana karşı mücadelesini en güzel biçimde yapmak zorundadır.
İç düşman her türlü yola ve yönteme başvurur dedik ya, bazı hallerde iç düşman dış düşmanla iş birliğine de girişir. Çünkü her iki düşman da, mümine karşı “düşmanlık” noktasında birleşmektedir. Böyle bir durumda müminin işi daha da zorlaşırken, mücadeleyi başarması halinde mükâfatının büyüklüğü de aynı nispette büyümektedir.