İktidar partisi 21 Mayıs’ta olağanüstü kongreye gidiyor. Çok partili hayatımızda ilk defa farklı bir modeli test etmiş olacağız. Cumhurbaşkanı kongrede kurucusu olduğu partisinin başına geçecek. Her ne kadar seçimlere kadar başbakanlık makamı kalacak olsa dahi bir anlamda Fransa’daki yarı başkanlık modeli gibi bir sistemle idare edileceğiz. Peki, neden alelacele bir kongre kararı alındı? Özellikle referandum sonuçları iktidar partisinin tabanında bir sorgulama sürecinin başladığını net bir şekilde ortaya koymuştu. Bu kan kaybını durdurmak için tarih öne alındı. Kongre sonrası kabine revizyonu, teşkilatlarda yeni görevlendirilmelerin yapılmasının da hedeflendiği gelen bilgiler arasında. Bunlar iktidar kanadı açısından gelinen durumu ortaya koyan gerçeklikler.
Ülke olarak sürece baktığımızda ise sorunlarımızın katlanarak arttığı konusunda çoğumuz hemfikiriz. Hatalarda ısrar ederek doğruları bulmaya çalışıyoruz. İnsanoğlu elbette hata yapar. Hatasız kul olmaz. İktidarlar da yanılır ama yanılmak, aldatılmak bir yönetim için kalıcı hale gelmişse ortada tartışmasız bir sorun var demektir. Hüküm sahibi olmak, hükmetmek her zaman ülkenin iyi idare edildiği anlamına gelmez. Devlet yönetmek geçmiş tecrübelerden ders almak ve gelecek hedeflerini doğru planlamakla olur. Ne demiş Timur?
“Yüz bin atlı askerin yapamadığı bir işi doğru tedbir ile gerçekleştirmek mümkündür”
Bir de hayatta işin öğrenme ve tecrübe kazanma yolları var. Deneme-yanılma da bunlardan birisidir. Ancak devletler bu öğrenme modeli üzerine stratejiler belirleyemez. Ne buna zamanı vardır, ne de böylesine bir lükse sahiptir. Bir hata bile bedeli ağır olan sonuçlarla karşı karşıya kalınmasına yol açabilir. Yol yaptık, havaalanı yaptık, köprüler inşa ettik diyerek bir yönetim ilelebet iktidarını koruyamaz. Ekonomi, sosyal hayat, kültür, eğitim, adalet, dış politika, güvenlik gibi alanlarda başarısız olan yönetimler büyü bozulduğunda beklemedikleri sonuçları test etmek zorunda kalabilirler. Ben işsizim diyen bir gence al duble yollarla idare et mi diyeceğiz? Asgari ücret neden açlık sınırının altında, ben açım diyen bir çalışana, sana vermediğimiz parayla, seni borçlandırarak köprü yaptık mı diyeceğiz? Evlerine iki paket erzak bıraktığımız insanlarımıza kendi ayakları üzerinde durabilecek koşulları neden oluşturamıyoruz? Aileler dağılıyor, uyuşturucu almış başını gitmiş, mutsuzluk, umutsuzluk gölge gibi peşimizdeyken bunları görmezden mi geleceğiz? Her köşe başında haplanıp kendinden geçmiş bir gencimiz varken başkası gelse sanki bunlar olmayacak mı diyerek sorumluluktan sıyrılacağımızı mı zannediyoruz? Ahlak, erdem, ilim, irfan yani bir toplumun temel taşları olan bu hasletlerin dejenere olmasından rahatsız değilsek sağlıklı nesilleri nasıl inşa edebileceğiz?
İktidar sahiplerine sesleniyorum. Bundan öncekilerde olduğu gibi sizin devriniz de bir gün son bulacak. Bu millet sizden önce vardı, sonra da var olacak. Bu milletin her şeyini sizlere borçlu olduğunu düşünüyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz demektir. Bazen bizden sonra tufan diyerek kendi bekasını memleketle eş tutanlarınız oluyor. Bu tavırlarınızı anlamakta zorlanıyoruz. Sizin gibi düşünmeyenlere hayat hakkı lütfeden akil hocaların açıklamalarına karşı tepkisizliğinizi kibre ramak kala aşırı gurur olarak yorumlasak size haksızlık yapmış olur muyuz? Ayrıca hukuk denildiğinde siz ne anlıyorsunuz? Adalete duyulan güvensizlik yüreklerinizi sıkıştırmıyor mu? Adalet yoksa hangi şeyin varlığı onun boşluğunu doldurabilir? Toplumun yarısı ülkemizin geleceği, milletimizin birliği ve beraberliği adına sağlıklı yol haritalarınızın olduğuna inanmıyor. Sorun şu ki, kimseyi dinlemek gibi bir gayretiniz de yok. İyi niyetli uyarıları bile duymak istemiyorsunuz. İktidarınızı kaybettiğinizde sudan çıkmış balık gibi olacağınızı biliyorsunuz. O yüzden kaybetmemek için her yolu deniyorsunuz. Size yapılmasını istemediğiniz ne kadar yanlış varsa her birini başkasına yapmakta bir beis görmüyorsunuz. Korkuyorsunuz ama korkunun ecele faydası olmadığı da kulaklarınıza sürekli fısıldanıyor. Sizin için bir anlam ifade eder mi bilmem ama Şeyh Ebubekir Tayabadi’nin sözüyle bitirelim.
“Devlet işlerinde şu üç şeyi ihmal etme: Birincisi istişare, ikincisi sabır, üçüncüsü sağlam ve uyanıklıkla iş yapma.”
* Goethe