Peygamberler ilahi vahye muhatap olmalarının yanı sıra aynı zamanda siyasi bir kişiliğe de sahiptirler. Onlar yalnızca toplumun bozulan yönlerini düzeltmek ve sultanın yine eski düzen sahiplerinde kalmasına rıza göstermek için gelmiş ıslahatçılar değildirler. Tam aksine var olan cahiliye düzenini yıkmak ve yerine Allah’ın gönderdiği nizamı egemen kılmak için gönderilmişlerdir. 

Resulullah (s.a.v.)’in vefatıyla birlikte vahiy kesilmiş, peygamberlik son bulmuştur ama onun riyasetinde yürümekte olan İslam devletinin siyasi önderliği onun makamına seçilecek halifelerde sürüp gidecektir. Bunun için Peygamber (s.a.v.)’in mübarek naaşı henüz ortada iken bu mesele daha öncelikli hale gelmiş ve öncelikle halife seçimi halledilmiş ve İslam hilafeti o tarihten ta 1924 yılına kadar kesintisiz devam etmiştir. Yani 1924 yılında yapılan iş yalnızca Abdulmecid’in halife olarak görevine son verilmesi değil Allah Resulü’nün vefat gününden başlayarak devam eden hilafetin ilk kez kesintiye uğratılmasıdır.

İlk halifenin seçim sürecini kısaca şöyle özetlemek mümkündür: Rasûlullah (sav)’in vefat haberi duyulunca Ensar kendi aralarında toplandı ve Rasûlullah (sav)’den sonra Hazrec’in lideri Sad b. Ubade’nin halife olması görüşünü benimsedi. Bu haber Muhacirlere ulaştığı esnada Muhacirler de Hz.Ebubekir (r.a.)’ın etrafında toplanmış halifenin seçimini konuşuyorlardı. “Hemen Ensar kardeşlerimizin yanına gidelim, onların bu konuda hakları var” dediler ve Ensar’ın toplantısına dâhil oldular. (Umeri, Asrı Hilafetu Raşide, 40)

Hz. Ömer (r.a.) orada meydana gelen olayları ve konuşmaları teferruatıyla anlattıktan sonra Hz. Ebubekir (r.a.)’ın şu konuşmasını naklediyor: “Ey Ensar topluluğu hangi faziletten söz ederseniz edin, gerçekten de siz o fazilete sahipsiniz. Ancak yönetim işi Kureyş’ten olan bu gruba aittir. Bence şu iki adamdan birini seçmelisiniz.” Daha sonra Hz. Ebubekir (r.a.) Hz. Ömer ile Ebu Ubeyde b. Cerah’ın elini tuttu.”

Ebubekir (r.a.) Ensar hakkında inen ayetlere ve Rasûlullah (sav)’in söylediği tüm hadislere bir bir değindikten sonra dedi ki: “Bildiğiniz gibi Rasûlullah (sav) şöyle demişti: “Eğer tüm insanlar bir tarafa ve Ensar da bir tarafa giderse ben Ensar’ın gittiği tarafa giderim”. Ya Sa’d hatırlayacağın gibi sen bir seferinde otururken Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Yönetim Kureyş’indir. İnsanların iyileri onların iyilerini tabi olurlar ve insanların kötüleri de onların kötülerine tabi olurlar”. Bunun üzerine Sa’d (r.a.): “Doğru diyorsun biz vezir siz de emirsiniz” dedi. ( Ahmed b. Hanbel, 1/5, Behnavi, Hilafetu ve Hulefâ, 50)

Hz. Ömer (r.a.) devamla şöyle anlatıyor: İhtilafın büyümesinden korktuğum için: “Elini uzat ey Ebubekir!” dedim. Ebubekir elini uzattı, ilk önce ben biat ettim, daha sonra Muhacir ve onlardan sonra da Ensar biat etti. (Buhari, KitabuHudud, 6830)

Bu olayda Hz. Ebubekir (ra)’ın ikna gücünü ve Müslümanlar arasında fitnenin doğmasına izin vermeden, doğru olduğuna kanaat ettiği konuda Ensar’ı nasıl ikna ettiğini görmekteyiz. Ebubekir (r.a.) konuşmasına başlarken ilk önce Kur’an ve sünnetten delil getirerek Ensar’ı övmüş, sonra da halifenin Kureyş’ten olması gerektiğine ilişkin Nebevi buyruğu hatırlatmıştır. 

Sonra Hz. Ömer (r.a.) söz alarak:“Ey Ensar! Resûlullah (s.a.v.)’in Ebubekir’i namazda bize imam olarak tayin ettiğini bilmiyor musunuz? Buna rağmen hanginiz gönül rahatlığıyla Ebubekir (ra)’ın önüne geçmek istersiniz?” dedi. Ensar: “Ebubekir’i geride bırakmaktan Allah’a sığınırız” dedi. (Ahmed b. Hanbel, Musned,1/12)

Allah Resulünün kendisinden sonra Hz. Ali (r.a.)’ı halife tayin ettiğine ilişkin Şii kaynaklı rivayetlerin tamamı uydurma ve iftiradır. İbni Abbas şöyle demiştir: Resulullah ölüm döşeğinde iken Ali yanına gitti. Bir müddet yanında kaldıktan sonra dışarı çıktı. Millet ona: “Ey Ebu Hasan! Resulullah’ın durumu nasıl?” diye sordular. “Allah’a hamd olsun iyi” Dedi. Sonra Resulullah’ın amcası Hz. Abbas Hz. Ali’nin elinden tuttu ve şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki sen kısa süre sonra başka bir yöneticinin peşinden gideceksin. Bana göre bu ağrıları Resulullah’ı öldürecek. Çünkü ben Abdulmuttalib oğullarının ölüm anında yüzlerinin nasıl olduğunu bilirim. Git Resulullah’a kendisinden sonra bu işin (yönetimin) kime ait olacağını sor. Eğer bizim olacaksa bilelim. Yok, eğer başkalarının olacaksa bize tavsiyede bulunsun ki ne yapacağımızı bilelim” Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki bu işi Allah Resulünden istesek kendisi bize vermez vefatından sonra insanlar onun bu tavrından dolayı yönetici olmamıza engel olurlar. Hayır, Allah’a yemin olsun ki, gidip bu konuyu Resulullah ile konuşmayacağım” (Buhari, Mağazi: 4447)

Görüldüğü gibi Hz. Ali, sahabenin Resulullah’ın talimatını yerine getirmeye ne kadar bağlı olduğunu belirtmiştir. Eğer ortada vasiyet olsaydı gereği yapılır ve kimse bunun karşısında duramazdı. Ayrıca tayin meselesi olsaydı Ensar, Sakif denen yerde özgürce ve büyük bir cesaretle; bir emir bizden bir tane de sizden olsun teklifinde bulunamazdı. Resulullah kimi tayin etmişse ona biat ederlerdi. En azından onlardan bir kısmı Resulullah’ın kendisinden sonra vasi tayin ettiğini söylerlerdi. Ortada Allah Resulünden gelen bir nas olmuş olsaydı; Hz. Ali, amcası Abbas’a şöyle derdi: Kendisi vasi (halife) tayin etmiş olduğu halde nasıl olur da gidip Allah Resulünden bu işi bize vermesini isteriz! Resulullah aynı gün vefat etmişti ve bu konuda vasi tayin etmediği ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar vasi tayin ettiğine dair söylenen ve iddia edilen şeylerin asılsız ve uydurma olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde Hz. Ali ile ilgili bir vasiyetin olduğuna dair haberlerin hepsi de uydurmadır. Çünkü bizzat Hz. Ali’nin kendisi bunu inkâr etmiştir. (A. M. Sallabi, Doğuşundan Günümüze Şiilik Ve Rafızilik)