İslâmiyet baştan sona güzelliktir. İslâm’ın hükümleri uygulanmış olsa bu dünya güllük, gülistanlık, Cennet’ten bir köşe olur. İslâmiyet’i bütün insanlığa “hidayet rehberi” olarak ihsan eden Rabbimiz, bütün insanlığa “en güzel ahlak modelini” de göndermiştir. Peygamber Efendimizi (asm)… İnsanlık Peygamber Efendimizi (asm) tanısa ve kendisine rehber edinse ve örnek alsa, güzel ahlakla donanacak ve böylelikle çevresine güzellikler aksettirecektir. İşte bu temel gerçeklerin idrakinde ve şuûrunda olan Müslümanlar, ellerinden geldiğince bu hakikatleri yakınlarına, elinin, dilinin ulaştığı yerlere hatırlatmalıdır. Bunun bir adı da “Emr-i bi’lma’rûf, nehy-i ‘ani’lmünker”dir. Yani, “iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak”tır.
Müçtehid imamların bir kısmına göre, “emr-i bi’lmâ’rûf, nehy-i ani’lmünker” vazifesini yapmak, vâciptir. Bu hususta İmam Şâmil’in hayatında bir menkıbeyi okumuştum. Bir gazâdan yaralı dönen İmam Şâmil, henüz nekâhet devrinde iken, kendisine bir haber ulaşır. Bulunduğu köyün mesire yerinde, kadınlı, erkekli bir grup ud çalıp şarkı söylemektedir. Birkaç münkerâtın birden işlendiğini öğrenen Şeyh Şâmil hasta yatağından kalkar, söylenen yere varıp, haremlik-selamlığa riâyet etmeyen ve birlikte şarkı söyleyen grubu îkaz eder. Topluluğun küstahça cevap vermesi üzerine elindeki sopa ile birkaçına vurur, diğerleri de korkup kaçarlar. Konu kadıya intikal eder. Kadı da İmam Şamil aleyhine kısas uygulanmasına hükmeder. İmam Şâmil, bir haram işlendiğinde ona mâni olmanın her Müslümanın meselesi olduğunu ve fıkıh kitaplarında bunun yeri olduğunu söylerse de kadı kararında ısrar eder ve neticede kısas uygulanır, İmam Şamil’in yarası kanamaya başlar. Kadıya, “Burada bekle! Sana kitaplardan delillerimi göstereceğim! Ondan sonrasını sen düşün!” der. Kitapları getirmeye gider. Başına gelecekleri anlayan kadı da o köyden kaçar. İmam Şamil de kitapları alır gelir ve ahâliyeŞer’î hükümleri açıklar…
Kur’ân-ı Azimüşşân’da, “iyiliği emredip kötülükten sakındırmak” Müslümanların vasıflarından biri olarak belirtilmiştir. Âl-i İmrânSûresi’nin 104. Âyet-i kerimesinde bu vazifeyi yapan bir topluluğun olması emredilmiştir. Bu âyet-i kerimeye meâlen bakalım: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men’eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Peygamber Efendimiz (asm) konunun ne kadar ehemmiyetli olduğunu şu şekilde beyan buyurmuştur: “Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a yemin olsun ki, ya ‘emr-i bi’lma’rûf, nehy-i ‘ani’lmünker’ vazifenizi yerine getirerek insanları sürekli iyiliklere sevk eder ve kötülüklerden de sakındırırsınız, ya da Cenâb-ı Allah, üzerinize umûmî bir belâ gönderiverir. İşte o zaman, yalvarıp yakarsanız da duânız kabul edilmez.” (Tirmizî, Fiten, 9)
Yine Peygamber Efendimiz (asm) bir başka hadis-i şerifinde; bir kötülük görüldüğünde elle müdahale edilip düzeltilmesini, buna gücü yetmeyenin dili ile düzeltmeye çalışmasını, buna da gücü yetmeyenin kalbi ile buğz etmesini tavsiye buyurmaktadır.
Günümüzde birçok İslâm ülkesinde bütün münkerât, yani Allahu Teâlâ’nın haram kıldığı, yasakladığı fiiller alenen işlenmektedir. Allah’ın farz kılmış olduğu pek çok hükümler de yerine getirilmemektedir. Bu elem verici tablo karşısında, en başta Müslümanların idarecileri bu duruma müdâhil olmalı ve münkerâtı yasaklamalı, Allah’ın farz kıldığı hükümlerin icra ve tatbikine gayret göstermelidir. Bunu yapmadığı takdirde Müslümanlar için Cehennem yolunu kolaylaştırıp, Cennet yolunu kapamış demektir ki bu da çok büyük vebaldir. Öte yandan her Müslüman, “iyiliği emredip, kötülükten sakındırma” vazifesini ihmal etmemelidir. Münkerâtın engellenmesi için idarecilere müracaatta bunabilir. Namazı ihmal eden yakınlarına, tanıdıklarına, namaz kılmalarını tavsiye edebilir. Yine her Müslüman sözünün ve nâzının geçtiği kimselere, fâizden sakınmalarını, tesettüre, haremlik-selâmlığa riâyet etmelerini, zekâtı vermelerini vb. tavsiye edebilir. Müslümanın temel vasfı ve görevi budur. Bu görevi ihmal edersek, Allah muhafaza, hadis-i şerifteki tehdidin vukuûyla karşılaşabiliriz.