Son bir ay içinde yaşanan iç ve dış gelişmeler geleceğe

yönelik belirsizlik ve kırılganlığın tehlikeli bir şekilde arttığına işaret

ediyor. Bir yandan finansal eğilimler, diğer yandan beklentilerin bozulmasına

yol açan piyasa hareketleri ve bozulan makro ekonomik görünüm oldukça sıkıntılı

bir dönemin kapıyı çalmaya başladığını söylüyor. Durumun daha kötüye

gitmeyeceği kanaatinde olanların sayısı hızla azalır iken güven bunalımı ve

istikrarsızlığın geri dönme olasılığı güçleniyor.

Finansal piyasa cephesinde Türk Lirası nın değer

kaybetmesi, faizlerin yükselmesi, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık

değerlerinin gerilemesi sıcak paranın ülkemizi terketmeye başlamasından

kaynaklanıyor. Bu eğilimlerin dalgalı bir şekilde devam etmesi olasığı ise tüm

kesimlerin kabusu haline dönüşüyor. Zira devamında durgunluğun ekonomik

daralmaya dönüşmesi, işsizlik ve enflasyonun seri bir şekilde yükselmesi,

bilançoların yıpranması ve sorunlu kredi hacminin yeni rekorlara koşması, bütçe

gelirleri azalır iken açığın büyümesi gibi eğilimlerin kendini yoğun bir

şekilde hissettirmesi olasılığı güçleniyor. Özetle söylemek gerekir ise yabancı

kaynak girerken yaşanan eğilimlerin, net çıkış durumunda yön değiştirmesi ve

ciddi bir istikrarsızlık yaratması söz konusu olabilir...

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından geride bıraktığımız

hafta içinde açıklanan enflasyon verileri ise yukarıda özetlemeye çalıştığımız

olumsuz olasılıkların gerçekleşme olasılığının arttığını söylüyor. Mevsimlik

olarak düşük çıkması beklenen Haziran ayı enflasyon rakamlarının çok yanlış

zamanda kötü bir sürpriz yapması kafaları iyice karıştırdı. Tarımsal

ürünlerdeki fiyat artışının yüksekliği ve ilk yarı yılda tüketici

fiyatlarındaki artışın yüzde 4 düzeyine ulaşması geleceğe yönelik tüm hesapları

alt üst etmiş gibi görünüyor. Durum böyle olunca Merkez Bankası ve mali

sektörün finansal beklentileri yönlendirebilmesi ve olumsuz eğilimleri terse

çevirebilmesi kısa vadede pek mümkün olamayabilir. Enflasyon beklentisinin

bozulması hem büyüme ve işsizlik performansını, hem de finansal piyasadaki

eğilimleri iyice olumsuzlaştırabilir. Zira söz konusu veri riskin ön görülenden

çok daha yüksek getirilerin ise çok yetersiz olduğuna işaret ediyor; sermaye

çıkış eğiliminin devam etmesi olasılığını güçlendiriyor. Hem cari açığın

büyüklüğü nedeniyle dış finansman ihtiyacının hacimli oluşu, hem de enflasyon

beklentilerinin hızla bozulması Merkez Bankası nın birşeyler yaparak

olumsuzluğu kontrol altına alma ve düzeltme şansını önemli ölçüde azaltıyor.

Üstelik bu durumun sermayenin Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerden

çıkmaya başladığı bir döneme rastlaması olumlu düşünmeyi nerede ise

imkansızlaştırıyor.

Yeterli ve gerekli düzeyde neden yabancı sermaye girişine

iyice bağımlı hale gelen ve olumsuz beklentilere kısa vadeden öteye tahammül

şansını tüketen Türkiye Ekonomisi için alarm zillerinin çalmaya başladığı

söylenebilir. Herhangi bir mucize olmaz ise ekonomi muhtemelen

istikrarsızlaşacak, siyasi ve sosyal dengelerde bu durumdan etkilenecek.

Tam bir yıl önce Suriye ile ilişkilerin iyice

gerginleşmesi ekonomik durgunlaşmayı hızlandırmış, tarımsal ürün ihracatındaki

gerileme nedeniyle enflasyon baskısı azalmıştı; sorunlu çek ve senet hacmindeki

tehlikeli tırmanış da söz konusu eğilimlerin güçlenmesine katkı yapmıştı. Fakat

bu kez durum farklı. Hem durgunluğun derinleşmesi hem de maliyet kökenli

enflasyon baskısı artıyor; durum böyle olunca yabancıları içeride tutmak veya

yenilerini çekmek pek mümkün görünmüyor. Yerleşiklerin düzelir umudu ile bu

olumsuzluklara rağmen yaşananlar kırılganlığı arttırıyor. Galiba sürdürülebilir

olmayan eğilimlerin sonuna geldik ve uzun süredir halı altında tutulan birikmiş

faturalar çok ciddi sıkıntılar yaratacak!..