Hayatın tam ortasındayız (1)
Tolstoy “İtiraflarım” adlı kitabında şöyle bir metafor aktarır:“Seyyah, yırtıcı bir hayvandan kurtulmak için kendini susuz bir kuyuya atar. Kuyunun dibinde bir ejderha görür onu yutmak için ağzını açmıştır. Yırtıcı hayvan tarafından parçalanmamak için yukarı çıkmaya cesaret edemeyen ama ejderha tarafından da yutulmamak için aşağıya atlayamayan bu zavallı kuyunun duvar taşları arasında yetişen bir dalı yakalar ve ona sımsıkı tutunur. Elleri uyuşur ve az sonra kendisini her iki tarafta bekleyen felaketin kucağına düşeceğini hisseder, ama hâlâ sımsıkı yapışıp durmaktadır. O sırada biri beyaz biri kara iki farenin onun tutunduğu dalın çevresinde dolaşıp, dalı kemirmekte olduklarını görür. Birkaç dakikası vardır, çalı kopacak ve o da canavarın ağzının ortasına düşecektir. Seyyah bunu görür ve kurtulma şansı olmadığını bilir. Ama havada debelendiği sürece, çevresine bakınmaktadır. Sonra çalının yapraklarında bal damlaları görür, dilini uzatıp bunları yalamaya koyulur…” Tosltoy, bu metoforu yorumlarken “ben de aynen öyleyim, ölüm ejderhasının kaçınılmaz bir şekilde beni beklediğini, beni parçalamaya hazır olduğunu bildiğim halde, hayatın dallarına tutunuyorum ve bunca sıkıntıya niye düştüğümü bir türlü aklım ermiyor” der ve insanın yaşam mücadelesini özetler. İnsan; hayatın getirdiği bütün sıkıntı ve karmaşalara rağmen yaşamak ve dünya üzerinde varlığına zarar getirecek bütün engelleri kaldırarak kendini güvende hissetmek istiyor. Ağır hastalıkların pençesinde kıvranan insandan tutun da, dev dalgalar arasında boğuşan kazazedeye kadar herkes bir lahza daha yaşayabilmek için çaba gösteriyor... Hayat güçlüklerle dolu dahi olsa yaşamak en değerli şey! Fakat aslolan kimin ne için ve nasıl yaşadığıdır ki, insanın niteliği yaptıklarıyla belirlenecektir. Yaşam arzusu insanın katlanma gücünü arttırıyor ve dünyayı acılarıyla birlikte kabullenmemizi sağlıyor. Yoksulluk, çile, meşakkat yalnızlık, hastalık, ayrılık hüzün ve daha aklınıza gelebilecek her türlü mahrumiyete rağmen insan yaşamın tam ortasında yer almak ve hayatını sürdürmek istiyor. Zaman kısa ve dünya üzerindeki yolcuların kimileri başlangıçta kimileri yarı yolda kimileri de yolun sonuna doğru göçüp gidiyor. Ama insan bunu bildiği halde dünya ile yakın bir ünsiyet kuruyor, onunla akraba oluyor ve yol azığı hazırlayanlarla, hayatı ciddiye almayanlar aynı toprak parçası üzerinde varlık gösteriyor. Her ikisi de dünya üzerinde yaşıyor fakat ölüm sonrası yollar ayrılıyor.
FATMA TUNCER