Kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçek var ki hepimiz
birer uyarıcı, birer davetçi, birer tebliğciyiz. Anne oluruz, yaptığı bir
hatadan dolayı yavrumuzu uyarırız. Çocuk oluruz, unuttuğu bir şeyi anne
babamıza hatırlatırız. Evleniriz, olması beklenen hakikatleri eşimize tebliğ
ederiz. Yaren oluruz, dara düşen bir arkadaşımızı sabra davet ederiz. Allah ı
hatırlatan bir işaret olur ve hatalar içinde bocalayan dostumuza Hakk ı tavsiye
ederiz
Öğretmensek öğrencimizi, öğrenciysek hocamızı, başkansak
yardımcılarımızı, emirsek halkımızı Bulunduğumuz tüm ortamlarda ve ömrümüz
boyunca gördüğümüz yanlışları, yapıla gelen hataları, çiğnenen haramları
uyarmak ve uyarılmak için, hatırlamak ve hatırlatmak için yaratılmışız.
Elbette her işin olduğu gibi tebliğin de bir takım
esasları ve püf noktaları vardır. En önemli kuralımız ise omuzlarımızdaki yükün
farkında olmaktır. Kendimizi bir şeylerden geride tutarak tebliğ görevini,
uyarma ve hatırlatma yükümlülüğünü sadece bir takım vakıflara, cemaatlere yahut
kişilere bırakırsak gittikçe daha da çirkinleşen bir dünyayla karşılaşacağımızı
ve kendi nefsimizin hesabını veremeyeceğimizi bilmemiz lazımdır.
Bunun için de ilk önce Ben bilmem, anlamam, vaktim yok,
sınavım var, çalışıyorum, çok yoğunum, yapamıyorum, sözümü dinletemiyorum,
benim uyarmamla ne olacak, bir Müslüman sen misin diyorlar gibi üzerimize
örtü yaptığımız bahanelerin altından Evet, bu işi ben yapacağım, ben
başaracağım diyerek sıyrılmalıyız.
Sıyrılmalı ve akabinde, örtüsüne bürünen kulunu sarsarak
kalkmasını ve uyarmasını isteyen Rabbimizin hemen ardından O na: Rabbinin
büyüklüğünü dile getir (74/3) deyişindeki hikmeti aramalıyız.
Neden kalkmasını ve artık eyleme geçmesini istedikten
sonra kendi büyüklüğünü dile getirmesini emretmiştir Rabbimiz Haşa birilerinin
O nun büyüklüğünü söylemesine ihtiyacı mı vardır
Elbette hayır. Çünkü kulunun o andan itibaren çok büyük
zorluklarla, sıkıntılarla karşılaşacağını bilmektedir ve Rabbinin, altında
ezildiği en devasa dertlerden bile daha yüce olduğunu anlamasını istemekte ve
değil mi ki o En Büyük İrade yanında, o halde hiçbir süper güçten, hiçbir
tağuttan korkmamasını öğretmektedir.
Allahü Teala sonraki ayetlerde: Elbiselerini temizle
(74/4) ve Çirkin davranışlardan uzak dur (74/5) der Rasulüne. Seyyid Kutup,
burada geçen elbisenin görünen zahiri kıyafetten öte, kalp temizliği, ahlak ve
davranışları kastettiğini söyler.
Öyle ya bir kul kalkacak ve uyaracaksa, üstelik Rabbinin
büyüklüğünü de kalbinde hissedip diline taşımışsa, zaten temiz olmalı ve tüm
çirkinliklerden uzak durmalı değil midir Kendi temiz olmalıdır ki bu temizliği
etrafına da yansısın. Kendi çirkin davranışlar sergilememelidir ki anlatıları,
uyarıları tesir etsin.
Daha sonra Yaptığın iyiliği çok görüp başa kakma (74/6)
uyarısını yapar Rabbimiz. Tebliğ görevinde ne kadar koşturursa koştursun bunu
başa kakmamasını çünkü bu davada kendi isteğiyle değil, Allah ın lütfuyla
bulunduğunu hatırlatır.
Ve son olarak da Rabbin için sabret (74/7) der zorlu
yolun yolcusuna. Çünkü sabırla yoğrulmamış hiçbir imtihanın kazanılamayacağını
bildirmektir muradı
Evet, bugün bizler hepimiz, tebliğciler olarak bu
ayetleri kalbimizden ve zihnimizden çıkarmamalıyız. Örtülerimizi bilip,
tanıyıp, üzerimizden attıktan sonra Rabbimizin büyüklüğünü dile getirmeli ve en
büyük dertlere bile O nun için O ndan yardım dileyerek göğüs germeliyiz. En
Büyük olan İlah ın koruması altında olduğumuzu bilip zalimin yüzüne Hakk ı
haykırmaktan geri durmamalıyız.
Çirkinlikle dolup taşan bir dünyayı güzelleştirmek
istiyorsak biz de temiz olmalı, temiz kalmalıyız. Oku emriyle karşılaşıncaya
kadar bile çirkin cahiliye adetlerine bulaşmamış temiz bir insana yapılan bu
uyarının aslında bizlere olduğunu idrak etmeliyiz.
Haftada bir gün
sohbete katılıyoruz, vakfımızda toplantı yapıyoruz, arada sırada kitap
okuyoruz, Allah yolunda emeklemeye çalışıyoruz diye kendimizi koşuyor sanıp da
yaptığımız şeyleri başa kakmamalıyız. Bu davada olmamızın kendi meziyetimizle
ya da seçimimizle değil, her an şükredilmesi gereken bir ihsan olduğunu
algılamalıyız.
Ve sabır Uyarırken de uyarılırken de sabır! Hatırlarken
de hatırlatırken de sabır! Son nefesinde kendi amcana kelime-i şehadet
getirtemezken de neden namahrem akrabanla yan yana oturduğunu kimseye
anlatamazken de sabır! Taif te taşlanırken de kovulduğun kapılardan yine de
güler yüzünle girerken de sabır! Rabbin için, Rabbinin davası için sabır!...
Anne, baba, vakıfçı, dernekçi, hoca, hısım, akraba
Hepimiz son nefesimizi verene kadar iyiye, güzele, faydalıya, adalete ve
doğruya davet etmekle görevliyiz ve bu zorlu yolda ilk önce kıyama kalkacağız.
Ardından Rabbimizin büyüklüğünü anlayıp ona göre davranacağız. Büyük olan
Rabbimizin yüce davasında bizler de temiz olup, temiz kalacak ve çirkin
davranışlardan uzak duracağız.
Bunların hepsini yapıp gecemizi gündüzümüze katıp
çalışmaya başlamış bile olsak yine de yaptıklarımızı çok görmeyecek ve başa
kakmayacağız. Ve her şeyden önemlisi Rabbin yolunda çıkan sıkıntılara yine
Rabbimiz için sabır göstereceğiz. Böylece sonunda Sura üflendiği zaman (74/8)
Defterleri sağ yanından verilenlerden (74/39) olacağız inşallah!..