Sağlıklı ve zengin olup hacca gitmek için herhangi bir engeli bulunmayan kimsenin haccı terk etmesinde büyük bir vebal vardır. İslâm’ın beş esasından biri olan hac ibadetini yerine getirmediğinden dolayı imanı zayıflamış demektir. Bu duruma düşenlerin akıbeti tehlikelidir. İbadetin önemine binâen bu duruma düşülmemesi için, Hz. Ali (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bizi şöyle uyarıyor:

“Kim kendisini Beytullah’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe, yol vasıtasına sahip olduğu halde haccetmemişse onun yahudi veya hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zira, Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Ona bir yol bulabilenlerin, gücü yetenlerin Beyti hac ve ziyaret etmesi ALLAH Teâlâ’nın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” , 

Yine bu manada Ebu Ümame (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

“Kimi hac yapmaktan; ortaya çıkan, galib gelen, belirgin bir ihtiyaç, zalim bir sultan, yönetici ve yönetim baskısı veya engelleyici bir hastalık menetmez de o, İslâm Dini’nin farz kıldığı haccı yapmadan ölürse: İsterse yahudi olarak, isterse hıristiyan olarak ölsün! Farketmez.”  Buyurmuşlardır.

Bu iki hadîs-i şerif, farz bir görev olduğuna inanıldığı halde mazeretsiz olarak haccı ertelemenin sonucunun ne kadar büyük bir tehlike olduğunu açıklamaktadır. Bu sebeble ölüm her an gelebileceğine ve sahip olunan imkânlar da yitirilebileceğine göre hac, bir an önce hayat programı içine alınmalıdır. Çünkü mezkür iki hadîs-i şerifte hac yapmaya yetecek maddî imkânı olup da hacca gitmeyenler çok ağır bir üslupla tehdit edilmektedir: Hırıstiyan veya yahudi olarak ölme tehlikesi, yani küfür üzere ölmek. Bu ifade, tağliz yani “sakındırma ve korkutmada ağır ifade kullanma” gayesini gütmektedir: Maddî imkâna rağmen farz olan haccı terk etmek, ya bunun farz olduğunu inkâr ve istihfaf yani hafife almaktan gelir, bu ise küfürdür, ya da emr-i ilâhî’ye isyandan gelir. Öyle ise küfre düşerek yahudi veya hristiyan mertebesine inme tehlikesi ile baş başadır. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz de, haccı emreden ayet-i kerimeyi okuyarak, haccetmeyenin bu emr-i ilâhî’yi inkâr veya O’na isyan ettiğini ve dolayısıyla beyan ettiği tehdide delil getirmiş olmaktadır.

Hz. Ömer (R.A.) da şöyle demiştir: Düşündüm ki: Belli başlı şehir merkezlerine, birtakım görevli adamları göndereyim. Malî imkânı olup da hac yapmayan kimseleri tesbit etsinler ve onlara cizye vergisini koysunlar. Onlar Müslüman değildir! Onlar Müslüman değildir!

Yüce Rabbimizin ikram ettiği bu dünya hayatını ibadet ve taatla değerlendirmeyenlerin, hacca gitmeyenlerin kıyamet günü pişman olacaklarını ve:

“Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!”  diyeceklerini, Kur’an-ı Kerim bize haber veriyor.

Ayrıca haccın ihmal edilmesi: Geçmişte de günümüzde de düşmana, milyonlarca Müslümanı, İslâm aleyhinde kullanmaya zemin hazırlamıştır. Birinci Cihan Harbi sırasında çeşitli cephelerde Müslüman milletlerin, birbirlerine silah çekmeleri, bilhassa İslâm’ın bayraktarı olarak kâfirlerin önünde cihad eden Osmanlılara karşı savaşmaları, haccın terk edilmesi sebebiyle aralarında zarurî olan tanışma ve dayanışmanın ihmâle uğramasındandır. Osmanlıyı asıl yıkan düşmanın kuvveti değil, bizzat yavruları ve kardeşleri hükmündeki Müslümanlardır. Manzaraya bir bakın!... Evet, İngilizler Hintli Müslümanları kullanarak Osmanlıyı vurdular, ama Hindistan’ı da kırdılar. Ruslar Kafkaslı kardeşlerimizi aleyhte kullandılar, ama onları da ezdiler. İtalyan ve Fransızlar Kuzey Afrika’yı bizden ayırdılar, ama onlar oradan ayrılmadılar. Arapları alet ettiler, ama Arapların her yönden rahat etmedikleri ortada. İşte Filistin, işte Irak, işte Suriye...

“Bundan ibret alın ey akıl sâhipleri.”