Türkiye, imkânlar açısından aralarında Uhud dağı kadar fark bulunan siyasi partilerin sandıklarda yarıştığı bir yerel seçimleri daha geride bıraktı. Çok farklı, birçok açıdan analiz edilmeye muhtaç seçimlerdi bunlar. Öncelikle iktidarın davulunu çalmakta mahir yandaş medyanın insanlarımızı güce itaat etmeleri için yönlendirdikleri, zihinlerini dönüştürmek için çabaladıkları ve tüm imkânlarını seferber ederek manşetlerini, sürmanşetlerini açtıkları bir medya profili çıktı seçim boyunca karşımıza.
Bölgesinde etkin ve güçlü bir yapı sergileyen Türkiye’nin altı üstü bir yerel seçim sürecinde “beka sorunuyla” karşı karşıya olduğu vurgusu yapıldı Cumhur İttifakı’nca. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve koltuk değneği MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yurdun değişik yerlerinde yaptıkları mitinglerde genel olarak seçim stratejilerini “beka” üzerine oluşturdular. Oysa Türkiye’nin beka ile bir problemi yoktu. Beka sorunu olsa olsa, iktidarın kaybedeceği sandıklar ve belediye başkanlıklarında yaşanabilirdi.
Özellikle Ankara ve İstanbul’da büyükşehir belediye başkan adaylarının haberleri, iri tirajlı medya ve reyting canavarı televizyon kanallarında özel olarak ekranlara getirildi.
Nereye giderlerse gitsinler bu adayların haberleri özel olarak kurgulandı ve birbirlerine olan salvoları neredeyse canlı yayınlanacak nitelikte insanların gözünün içine sokuldu.
Bu seçimlerin nirengi noktasını aslında başlığımız özetliyor: İnsanlar güce itaat ettiler.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Yerel seçimlerle işbaşına gelecek belediye başkanları Türkiye’nin ekonomik sorunlarına nasıl çare bulacaklar. Ekonominin başı benim ve benim hükümetimdir” sözünün potasında eritilen kitleler, yerel idarecilerin tek başına bir şey yapamayacakları, iktidarın davulunu çalacak belediyelerin, yandaş belediyelerin daha çok hizmet alabileceği endişesini yaşayarak seçim sandıklarının başına gittiler. Ve kararlarını buna göre verdiler.
Seçimler boyunca yapılan anketlerin ise tamamen boş olduğu, kitleleri boşa yönlendirmek ve anketleri yaptıran siyasi partilerin davuluna çomak sallamak için sipariş üzerine kurgulandığı bir kez daha ortaya çıktı.
Seçim sandıkları gerçekleri siyasi partilerin yüzüne apaçık şekilde vuruverdi.
Sanki kendisi bu seçime giriyormuş ve Türkiye’nin her ilinde, her büyükşehirinde, her beldesinde kendisi belediye başkanı olacakmış edasında günde iki, üç, dört miting yapan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın korkularının esiri olduğu bu seçim döneminde açıkça ortaya çıkmış oldu.
Bizim takıldığımız konu ise şu: İstanbul metropolünde, adı 3 ay önce Büyükşehir Belediye Başkanlığı için açıklanan CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun nasıl olup da seçimde ipi göğüsleyebildiği?
Cumhuriyet Halk Partisi en son Nurettin Sözen zamanında bu şehirde işbaşındaydı ve musluklarımızdan tıs sesi, sokaklarımızdan ise çöp dağlarından geçilmez bir İstanbul yönetimi ortaya konulmuştu.
5 yıllık bir süreç İstanbul’a neler kazandıracak, neler kaybettirecek?
Büyükşehirleri kaybeden AK Parti iktidarı, seçimlerden başarıyla çıktığını iddia ediyor ama görünen o ki, önümüzdeki süreçte korku dağları saracak ve sistemle ilgili yeni tartışmalar ortaya çıkacak.
Bizden söylemesi!