Önceki yazımızda, şehirlerimizde, ilçelerimizde,
kasabalarımızda kutlanan Kurtuluş Günleri nden bahsetmiştik. Bu yazımızda
madalyonun öteki yüzünü okumaya çalışacağız. Sahi biz gerçekten düşmanın
baskısından, boyunduruğundan, tasallutundan, mekrinden, hâinâne emellerinden
kurtulduk mu
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi nin ardından
karşımıza 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Anlaşmasını çıkardılar. 433 maddelik bu
meş um anlaşma, Anadolu muzu paramparça ediyor, devleti devlet yapan bütün
unsurları tarumar eyliyordu. Devletin doğru dürüst ordusu, silahı, deniz
kuvvetleri, hava kuvvetleri olmayacaktı. Üç kıtaya yayılmış koca Osmanlı
Devleti nden elimizde kala kala Anadolu kalmıştı. Onun da Doğu bölgesinde iki
yeni devlet kurduruluyor; Akdeniz bölgesi İtalyanlara, İzmir ve civarı
Yunanlara, Güneydoğu bölgesi Fransızlara, Misak-ı Millî sınırlarına dâhil,
Musul ve Kerkük İngilizlere, Boğazlar bölgesi müştereken Müttefik Devletlerin
idaresine, Doğudaki mühim yerler Ruslara veriliyordu. Sultan Vahdettin bu
meş um anlaşmayı imzalamadığı ve ardından Kurtuluş Savaşı verildiği için bu
anlaşma keenlemyekün addedildi. Yani hiç yokmuş sayıldı. Peki bu anlaşmayı ve
daha öncesinde; 9 Mayıs 1916 da Sykes-Picot Antlaşması nı, 17 Nisan 1917 de
Saint Jean de Maurienne Konferansı nı hazırlayanlar iddiâlarından vazgeçtiler mi Ne gezer Hazırladıkları
planın bir kısmı 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması ile dayatıldı.
(Lozan daki Azınlıkların Korunması başlıklı 37-44. maddeleri ile Sevr deki
Azınlıkların Korunması başlıklı 141- 151. Maddeleri neredeyse kelimesi
kelimesine-aynıdır.) Sonraları yapılan düzinelerle anlaşmalarda, projelerde o
meş um anlaşmanın maddeleri parça parça önümüze konuldu. (AB ye uyum yasalarını
bir daha dikkatlice okuyunuz. Yaklaşık dokuz bin kanun maddelerini okumak
vaktinizi alsa da ) Ya BOP a ne demeli 22 İslâm ülkesinin sınırlarının yeniden
tanzim edilmesini, yani Birinci Dünya Savaşından sonra bölünmüş sınırların
biraz daha bölünmesini, İslam ülkelerinin paramparça edilmesini esas alan ve
sözüm ona ABD projesi olan bu plan, gerçekte Sevr in hortlamış şekli değil
midir İşin içinde biz de varız. Bu ülkenin topraklarının parçalanması da var
Irak, Libya ve Suriye nin kan gölüne çevrilmesi, İran ın pohpohlanıp
kudurtulması, aslında hep Anadolu nun yenilmesi için bir ön hazırlıktır.
Kurtlar sofrasına oturanlar, zeytinyağlı menü nün tadına bakmış, asıl yemeği
sona saklamışlardır. Bizlere, yıllarca alfabede, Uyu uyu, yat uyu! denildi.
Sahi uyumak yetmedi mi Ne vakit uyanacağız .. Bu ülkenin üzerinde çok büyük,
çok ağır bir mesuliyet var. Bazıları hiç üstüne alınmasa da, el âlem ve plan üstüne
plan yapanlar çok iyi biliyor ki, bu ülke Osmanlı nın mirasçısıdır. İşte bunun
için Sevr de tekrar tekrar, üzerine basa basa; Fas, Cezayir, Tunus, Sudan,
Mısır, Hicaz, Filistin, Suriye, Irak, Kıbrıs, Ege Adaları, Batı Trakya gibi bir
zamanlar Osmanlı mülkü olan (hem de çoğu dört yüz sene aralıksız) o topraklarda hak iddia edilmeyeceği
belirtilmekteydi. (Bakınız, Sevr Antlaşması; Suriye, Irak, Filistin üst
başlıklı 94- 97.; Hicaz üst başlıklı 98-100; Mısır, Sudan ve Kıbrıs üst
başlıklı 101-117. Maddeleri; Fas, Tunus üst başlıklı 118-120. Maddeleri;
Libya ve Ege Denizi Adaları üst başlıklı 121-122. Maddeleri)
Onlar hâlâ bu ülkeden ve bu ülkede yaşayan şehid ve
gâzilerin torunlarından çok korkuyor. Âdeta ödü patlıyor. Onun için bu ülkenin
yiğit insanlarını mâneviyat ve ruh cephesinden çökertmek, onlardaki cihad ve
şehâdet şuûrunu yok etmek için yüz milyarca dolar sarf ettiler, sarf ediyorlar.
Bu vatanı gerçekten vatan yapan değerleri lime lime etmeye çalışıyorlar. İşgâl
yıllarında yapamadıklarını başka vasıtalarla yapmaya çalışıyorlar. Onlar dün
çarşaflı, peçeli hanımların gölgesine bile el uzatamazken, bugün
televizyonlardaki en müptezel görüntüleri bir zafer olarak kutluyorlar.
İstiklâlin alâmeti yalnızca bayrak değildir. Bütün mânevî değerlerin diri ve
ayakta olmasıdır. Gerçek kurtuluş bayramı , bizi biz yapan değerlerlerle
bütünüyle kucaklaştığımız an yapılacaktır.