Bu köşede, bir Türk asıllı Alman vatandaşı olarak, Avrupa’da yaşayan toplumumuzun güncel meselelerini, Türkiye-Avrupa ilişkilerinin seyrini ve siyasetin her iki yakasındaki gelişmeleri gurbetçinin gözünden değerlendireceğim. Amacım, Avrupa’daki Türklerin sesine tercüman olmak; hem içinde yaşadığımız ülkelerdeki siyasi atmosferi hem de anavatandaki gelişmeleri gurbet penceresinden samimi bir dille sizlere aktarmak.
Gazze’deki insani felaket sürerken Almanya’da uzun süredir korunan diplomatik sessizlik yerini temkinli çıkışlara bırakıyor. Merz ve Wadephul’un açıklamaları, Berlin siyasetinde yeni bir yönelimin sinyali mi?
Gazze’de 7 Ekim 2023’te başlayan ve halen devam eden çatışmalar, yalnızca Filistin topraklarında değil, dünya kamuoyunun vicdanında da derin izler bırakıyor. Savaş uçaklarının gölgesinde büyüyen çocuklar, yıkılan hastaneler ve açlıkla mücadele eden siviller karşısında artık diplomatik dil yetersiz kalıyor.
Uzun süredir İsrail’e koşulsuz destek veren Almanya’da da bu sessizliğe dair ilk çatlaklar oluşmaya başladı. Federal Başbakan Friedrich Merz, İsrail’in Gazze’deki saldırıları hakkında “Artık anlamakta zorlanıyorum” diyerek bugüne kadar görülmemiş düzeyde açık bir eleştiride bulundu. Bu açıklama, Almanya’nın geleneksel çizgisine kıyasla dikkat çekici bir kırılmayı temsil ediyor.
Ardından Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, Süddeutsche Zeitung’a verdiği demeçte daha da ileri giderek, “Dil değişti, şimdi siyasi tutumun da değişmesi gerekebilir” ifadesini kullandı. Bu sözler, Berlin’de yalnızca kelimelerin değil, yaklaşımın da dönüşebileceğine dair bir sinyal olarak yorumlanıyor.
Almanya için Gazze krizi sadece dış politikada bir denge meselesi değil, aynı zamanda bir vicdan sınavı. Çünkü artık tarafsız kalmak mümkün değil. Her gün gelen görüntüler, Almanya’nın tarihsel sorumluluğunun yanında, evrensel insan hakları değerlerini de yeniden düşünmesini gerektiriyor.
İngiltere, Fransa ve Kanada’nın İsrail’e yönelik silah ihracatını askıya alması sonrası, Berlin üzerindeki uluslararası baskı da giderek artmış durumda. Şimdi gözler Almanya’nın bu yeni dili kalıcı bir politikaya dönüştürüp dönüştürmeyeceğinde.
Birleşmiş Milletler personelinin dahi güvenlik gerekçesiyle bölgeden çekildiği, yardımların durma noktasına geldiği bir ortamda, Almanya’nın daha net bir tutum sergilemesi sadece diplomatik değil, insani bir zorunluluktur.
Gazze’ye karşı sessizlik bitiyor mu? Henüz kesin değil. Ancak Merz’in ve Wadephul’un çıkışları, bu sessizliğin sürdürülebilir olmadığını artık Berlin’in de fark etmeye başladığını gösteriyor.