Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Mevlid-i Nebi Haftası Açılış Programına katıldı. Erdoğan özetle şöyle konuştu:

“Tüm Müslümanları bir bedenin azaları olarak görür, bir tarağın dişleri, bir binanın tuğlaları olarak biliriz. Onun için biz şu anda Filistin’deyiz. Onun için biz şu anda Gazze’deyiz. Onun için biz şu anda Filistin’de olan bütün bu Netanyahu denilen gaddarın, kâfirin o kıyımına asla seyirci kalamayız.”

Evet, kulağa çok güçlü geliyor. Ama gelin soralım: Gazze gerçekten bu sözlerin gölgesinde mi kurtuldu?

Yıllardır “en sert” açıklamalar yapıldı. “One minute” dendi, “Mavi Marmara’nın hesabı sorulacak” dendi, “ İsrail bir terör devletidir” dendi. Peki sonuç? Gazze bugün haritadan silinme noktasına geldi. Çocukların mezar taşları büyüyor, şehirler yerle bir oluyor, milyonlarca insan yersiz yurtsuz bırakılıyor.

Cumhurbaşkanımız diyor ki: “Biz Gazze’deyiz.”

O halde soruyorum:

Eğer biz Gazze’deysek, bu kadar katliam nasıl yaşandı?

Eğer biz Gazze’deysek, İsrail neden hiç kaybetmedi?

Eğer biz Gazze’deysek, İsrail’in uluslararası alanda hangi zor duruma düşmesine vesile olduk, hangi zulmünü engelledik?

Sayın Cumhurbaşkanım, bakınız; “Gazze’deyiz” denilirken İsrail hangi hakları elde etti, hangi zulmünü artırdı? Bunun muhasebesini yapmak zorundayız.

Nitekim 2011’de dönemin HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un TV8’de yaptığı şu uyarı hâlâ kulaklarda:

“Otellerin lobilerinde ‘one minute’ demek marifet değildir. Asıl marifet, Birleşmiş Milletler’de, OECD salonlarında, uluslararası platformlarda dik durmaktır. Başbakan’ın söyledikleri ile yapılanlar arasında ciddi farklar vardır.”

Bugün geldiğimiz noktada Kurtulmuş’un o günkü sözleri daha da anlam kazanmıştır. Çünkü “Davos’ta dik duruş” diye sunulan jestler, OECD’de, NATO’da, BM’de alınan kararlarla çelişmiştir.

Oysa bu toprakların siyasetinde gerçek bir örnek var: Merhum Erbakan Hocamız.

1974’te Kıbrıs’ta Müslüman katliamını önlemek için çıkarma yaptı, zulmü fiilen durdurdu.

1997’de başbakanlığı döneminde, Gazze’de akan kanı durdurmak için Türk askerini “barış gücü” olarak gönderdi. Ve o süreçte tam 11 ay boyunca bir tek Filistinlinin burnu bile kanamadı.

Evet, Gazze’de samimiyseniz, Erbakan gibi davranın. Askeri barış gücü önerin, uluslararası dengeleri zorlayın, bedel ödemeyi göze alın. Çünkü Gazze sadece sloganla değil, kararlı adımlarla korunur.

Şimdi dönüp halka, “Biz Gazze’deyiz” demek, Gazze’nin acısını örtmez. Çünkü Gazze’nin gerçek ihtiyacı, slogan değil; samimiyet ve katliamları önleyecek kararlardır.

Milletimiz artık sloganlara değil, gerçeklere bakıyor. Ve gerçek apaçık ortadadır:

Gazze, yıllardır sloganlarla oyalanırken, kan ve gözyaşıyla yok edilmiştir. Merhum Erbakan Hocamız Kıbrıs’ta ve Gazze’de yaptığı gibi, fiilî adım atmadıkça hiçbir söz bu ümmetin vicdanını tatmin etmeyecek. Erbakan Hocamız zulmü fiilen durdurdu; bugünkü iktidar ise yıllardır sadece sözlerle oyalanıyor. İşte asıl fark burada yatıyor.