27 Mayıs 1960 darbesine giden günleri dün gibi

hatırlıyorum. Gösteriler birbirini takip ederken, yine polislerle çatışılıyor,

ister istemez yaralanmalar oluyordu. Göstericilerden bir kişi yaralanmış ise

polisten en az 10 u yaralanıyor, tedavi altına alınıyordu. Ne var ki, olayların

ardından kulaktan kulağa eylemlerde bazı gençlerin öldüğü/öldürüldüğü ve

cesetlerinin kıyma makinelerinde çekilerek kaybedildiği yalanları

fısıldanıyordu. Böylece, gösterilere daha fazla insanın katılması sağlanmaya,

daha fazla katılım oldukça da çatışmaların şiddetlenmesi sağlanıyor ve böylece

günler geçiyordu. Sonunda 27 Mayıs 1960 darbesi geldi. Toplumda büyük bir

toplama başlatıldı. Demokrat Parti yanlıları peşin olarak suçlu ilan edilmiş,

ülke geniş bir hapishaneye dönüştürülmüştü. Bu toplamada darbeye zemin

hazırlayanların asılsız ihbar mektupları da etkili olmuştu. Bu arada Demokrat

Parti milletvekilleri ile bazı bürokratlar da evlerinden alınarak Yassıada da

toplanmıştı.

Aradan geçen 53 yıla rağmen tahrikçilerin taktiğinde

hiçbir değişikliğin olmadığı, yine kitlelerin provoke edilmesi, emniyet güçleri

ile karşı karşıya getirilmesi için bir takım yollarla yalan haberler yayılıyor.

Bu görevi dün fısıltı gazetesi yaparken aynı görevi bugün Sosyal Medya

üstlenmiş görünüyor. Değişen tek şey bu görünüyor. Dün olduğu gibi yine bazı

göstericilerin öldüğü, cesetlerinin kaybedildiği iddiaları yayılıyor.

Diyebiliriz ki, 53 yıl önceki olayları tezgâhlayanların

hedefi ile bugünkülerin hedefi arasında önemli bir fark yok. Geçmişte nasıl

halkın çoğunluğunun oy vererek iktidara getirdiği siyasi partiye karşı bir

hareket başlatılmış ise bugün de aynı şeyler sahneleniyor. Bunu söylerken

olaylara katılanların hepsinin aynı hedef etrafında birleştiğini elbette

söylüyor değilim. Zaten bu tür olaylarda belli gruplar olayları başlatır,

arkasından bir takım ajitasyonlarla olaylara katılanlar tahrik edilme yoluna

gidilir. Demek istediğim o ki, gösterilerde yer alanların önemli bir kısmının

Taksim Gezi Parkı nı koruma adına gösterilere katılmış olduğu kesin. Ancak,

belli grupların ise ülkeyi bir karmaşaya sürüklemek için harekete geçtiği ve

kitleri provoke etmeye çalıştığı da kesin. Bu bakımdan iktidarların ve emniyet

güçlerinin olaylar karşısında soğukkanlı olmaları ve bunu muhafaza etmeleri

gerekir. Tahriklere kapılır, ellerindeki gücün kullanmada dozunu kaçırırlarsa

eylemcilere hizmet etmiş olurlar. Elbette emniyet güçleri de etten ve kemikten

insanlardır. Onların da bir noktadan sonra öfkeye kapılmaları mümkündür. Ancak,

işleri gereği duygularına hâkim olmak durumundadırlar.

Geçmiş ile bugünü mukayese ederken bir hususa dikkat

çekmek istiyorum. 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi olaylarda da olduğu gibi bugünde

CHP lilerin olayların içinde olmaları, meydanlara dökülen kitlelerin heyecanını

körüklediklerini görmek insanı üzüyor.

Çünkü; siyasi partilerin tepki vermesi ile bir takım

marjinal grupların verdiği tepki aynı olamaz, olmamalıdır. Siyasi partiler

tepkilerini meydanlarda çok daha büyük kitleleri toplayarak ortaya

koyabilirler. Ama kanun dışı eylemlerin sergilendiği gösterilerde muhalefet

milletvekillerinin eylemcilerle birlikte hareket etmeleri sanıyorum ülkemizde

demokrasi anlayışının henüz özümsenemediğini gösterir. Hatta diyebiliriz ki,

azınlığın çoğunluğa dayatmasının demokrasi olarak topluma sunulması gibi bir

garabet sergilenmektedir.

Hâlbuki her fırsatta, azınlığın ve çoğunluğun haklarının

yasalarla teminat altına alındığı bir sisteme demokrasi denildiği dile

getiriliyor. Ama ülkemizde nedense bir türlü çoğunluğun haklarına belli gruplar

tahammül edemiyorlar. Böyle olunca da demokrasi ülkemizde hep sözde kalıyor.

Eğer böyle olacaksa bir süre sonra çoğunluk demokrasiye olan güvenini

kaybettiğinde ne olacak Haklarına kendi başına sahip çıkmaya kalkarsa