Eğitim seminerlerimde evinde televizyon olmayan var mı
diye sorduğumda, hanımlarımız: evinizde kaç televizyon var diye sorsanız daha
yerinde bir soru olur diyorlar. Bizler televizyon programlarının çocuklarımızın
ruh ve duygu dünyalarına verdiği tahribatı tartışırken, TV bağımlısı haline
gelen büyükleri pek gündeme getirmiyoruz. Oysa anne babalar TV bağımlılığına
çocuklardan daha evvel yakalanıyor ve zihinsel bir dönüşüm geçiriyorlar.
Çocuk babanın gelme vakti yaklaştığında kapıya koşuyor.
Çocuğun gözleri parlıyor, okulda yaşadıklarını babayla paylaşmayı düşünüyor.
Fakat baba telaşla içeri giriyor. Çocuğun yüzüne dahi bakmıyor, bir yabancı
gibi sessizce oturuyor. Az sonra sofra kuruluyor, baba yemeğini yiyor ve hemen
televizyonun başına geçiyor. Babanın izleyeceği dizileri var, o yüzden çocuğu
görmüyor. Baba bedenen hanede bulunsa da, ruhen ekrana kilitleniyor, etrafına
karşı duyarsızlaşıyor, izlediği dizinin içinde kayboluyor.
Anne ise işleri bir an önce bitirip rutin olarak izlediği
programların başına geçmeyi hayal ediyor. Yemekten sonra çocukları odalarına
gönderiyor ve o da televizyonun başına geçiyor.
Anne baba ve çocuklar aynı ortamda yaşıyor fakat
birbirlerinin varlığını dahi hissedemiyorlar.
Televizyon ailenin fertlerini birbirinden koparıyor. Ne
çocuk anne babayı görebiliyor ne anne baba çocuğu Bu tılsımlı araç hayatlarını
sil baştan değiştiriyor.
Bir büyüğümüz dünya hayatı çok kısa, yapacak şeyimiz ise
çok fazladır diyor. Fakat bizler bu kısacık vaktimize, dizileri, israfa varan
harcamaları, çay sohbetlerini sığdırırken, hayatımız için önem arz eden şeylere
hiç vakit bulamıyoruz.
Zaman insana verilmiş bir hazinedir. İnsanların pek azı
bu hazineyi işleyip faydalı hale getirirken büyük bir kısmı ziyan
etmektedirler.
Başından ayrılamadığımız televizyon zamanımızın en büyük
hırsızı haline gelmiştir. Aileler bu hırsıza gönüllü kucak açıyor ve en değerli
vakitlerini kendi elleriyle hırsızın eline tutuşturuyorlar. İzlediğimiz
programlar, eşimizle, çocuklarımızla yakınlarımızla geçireceğimiz o değerli
vakitleri sinsice alıp götürüyor. İnsanlar televizyonun başına geçince bütün
sıkıntılarını unuttuklarını sanıyorlar. Oysa hırsız onların en değerli şeyini
yani zamanlarını çalıyor.
İlimle ve ibadetle geçireceğimiz vakitler elimizden kayıp
gidiyor. Kitap okumak istiyorum olmuyor, kaza namazlarımı kılmak istiyorum
vakit kalmıyor, akraba ziyaretlerine vakit ayıramıyorum, çocuklarımla sohbet
edemiyorum diye yakınmaya başlıyoruz. Çünkü bunlara harcayacağımız vakti
televizyon başında geçiriyor ve zamanı kendi ellerimizle katlediyoruz.
Hayatımızın direksiyonunu artık biz değil ekranlarda sergilenen programlar
yönetiyor. O yüzden bizler kendimizi bu çağın esirleri olarak görüyoruz.