Trump’ın 23 Nisan 2025’te imzaladığı “Genç Amerikalılar İçin Yapay Zekâ Eğitimini İlerletmek” başlıklı kararnameyi okurken ilk aklıma gelen, teknolojik rekabetin bundan böyle çip üretimi kadar beyin yetiştirmeye odaklanacağı oldu. Washington, artık lise koridorlarından üniversite anfilerine, fabrikalardan tarım kooperatiflerine kadar uzanan devasa bir eğitim ekosistemi tasarlıyor. Amaç basit: “Her Amerikalı, yapay zekâ (YZ) çağında hem kullanıcı hem de üretici olabilsin.” Bunun için Beyaz Saray’da bir Yapay Zekâ Eğitim Görev Gücü kuruldu; Eğitim, Çalışma ve Tarım bakanlıkları ile Ulusal Bilim Vakfı aynı masaya oturdu. Öğretmenlerin YZ okuryazarlığına erişmesi, öğrencilerin küçük yaşta algoritma mantığına aşina olması ve lise bitmeden sertifika alabilecek çıraklık sistemleri kurulması artık federal öncelik.

Kararnamenin omurgasını dört hat belirliyor: İlkokul-lise müfredatına YZ temellerini yerleştirmek, öğretmenleri dijital pedagojiyle donatmak, ülke çapında YZ projeleri yarıştıracak bir “Presidential AI Challenge” düzenlemek ve YZ meslekleri için resmî çıraklık programları oluşturmak. Finansman da hazır: İlköğretim-Ortaöğretim Yasası (ESEA) ve Yükseköğretim Yasası (HEA) fonları, Ulusal Bilim Vakfı hibeleri, İş Gücü Yenilik Yasası (WIOA) bütçesi… Üstelik 4-H gibi köklü tarım gençlik kulüpleri bile bu yeni müfredatın taşıyıcısı olacak. Yani konu yalnızca Silikon Vadisi çocuklarının ayrıcalığı olmaktan çıkıp Nebraska’daki çiftlik lisesine kadar inecek.

Peki, Türkiye bu tablonun neresinde duruyor? Son beş yılda “Yapay Zekâ Strateji Belgesi” hazırlandı, bazı üniversitelerde lisans programları açıldı, lise seçmeli ders havuzuna yapay zekâ eklendi. Ancak itiraf edelim: henüz yenilik, Türkiye genelinde birkaç proje okulunun ve teknoparkın dışına taşamadı. Amerika’nın yeni hamlesi bize iki kritik ders veriyor.

Birincisi, kamu-özel senfonisi. ABD eğitim bakanlığı, hibe şartnamelerini değiştirerek YZ araçlarını sınıfa sokacak içerik üreticilerine öncelik tanıyor; teknoloji şirketlerini öğretmen eğitimi işine çekiyor. Bizde Millî Eğitim Bakanlığı’nın FATİH projesiyle dağıttığı tabletler hâlâ dijital içerik kıtlığından tam kapasite kullanılmıyor. Bir an önce yerli girişimlere açık çağrı yapıp lise düzeyine uygun Türkçe YZ simülasyonları, veri bilimi oyunları, yap-boz platformları hazırlatılmalı. Üniversite-sanayi iş birliği projeleri, ticarî ürün çıkarmadan önce öğretmen atölyeleriyle test edilmeli; aksi takdirde sınıflarda yine PDF sunumdan öteye gidilemez.

İkincisi, öğretmen faktörü. Amerikan kararnamesi, “idari yükü azaltan YZ araçları” ifadesini özellikle kullanıyor. Yani öncelik, öğretmeni form dolduran memur olmaktan kurtarıp sınıfta mentora dönüştürmek. Bizde sınav odaklı müfredat, öğretmeni hâlâ “konu yetiştirme” telaşına hapsediyor. Öneri basit: Hizmet içi eğitim bütçesinin en az yarısı dijital pedagojik becerilere, kalan kısmı da YZ temelli ders materyali geliştirme atölyelerine ayrılmalı. Öğretmenler, proje tabanlı yeni ders planlarını hazırlarken teknoloji şirketlerinden mentorluk almalı; bu süreçte üretilen özgün içerikler kamu havuzunda paylaşılmalı ki Kars’taki öğretmen de İstanbul’dakiyle aynı kaliteye erişebilsin.

Amerika ayrıca “kayıtlı çıraklık” modelini lise çağında sertifikayla buluşturuyor. Bizde meslek liseleri hâlâ sektörden kopuk; YZ uygulamalarıysa neredeyse hiç yok. OSB’lerdeki şirketler, üniversitelerdeki yapay zekâ araştırma merkezleriyle eşleştirilip “okul-işyeri-laboratuvar” üçgeninde döner sermaye destekli çıraklık modülleri yazılabilir. Gençler robot kol programlayıp üretime katkı sağlarken, hem asgari ücretin üzerinde harçlık kazanır hem de uluslararası geçerliliği olan mikro-sertifika edinir. Çalışma Bakanlığı, WIOA benzeri bir fonu İŞKUR üzerinden kurgularsa işveren de genç de bu sisteme gönüllü girer.

Son olarak, “Presidential AI Challenge” benzeri bir ulusal yarışmanın Türkiye versiyonu düşünülmeli. TÜBİTAK’ın lise proje yarışmaları var ama kapsam sınırlı. Neden, MEB-TÜBİTAK-Türkiye Bilişim Vakfı el ele verip 7 bölgede ön elemeli, finali TEKNOFEST’te yapılan bir “Türkiye Yapay Zekâ Olimpiyatı” düzenlemeyelim? Yarışma 13 yaşındaki öğrenciyle genç öğretmeni aynı takımda buluşturur, kamu-özel atölyeleri de jüri-mentorluk desteği sunar. Böylece “bizden de dünya markası çıkar” lafı temenniden eyleme dönüşür.

Amerika’nın kararnamesi bize açıkça şunu hatırlatıyor: YZ devrimi artık donanım savaşı kadar, yetenek savaşı da. Bu savaşa okullardan başlamayan, öğretmenini dijital çağın rehberine dönüştürmeyen, özel sektörü eğitimle buluşturamayan ülkeler yalnızca hazır teknolojiyi tüketen pazarlara dönüşür. Türkiye, genç nüfus avantajını kaybetmeden harekete geçmeli; aksi takdirde, günümüzün “algoritmik ipek yolu”nda kervan çoktan yola çıktı bile.