Doğum evinin önünde müjde haberini dört gözle bekleyenler, çocuğun ağlamasıyla gülmeye başlıyorlar.
Düğün evinde hepsi birden gülüyorlar. Damat, gelin ve iki tarafın dost ve yakınları şen ve şakraklar.
Mezarlığın kapısında, kendisinin doğumuna gülen bu insanların ağlamaları ayyuka çıkıyor.
Gülmeyle ağlamanın arasında gâh ağlayıp gâh gülerek bir ömür bitirip asıl vatanımıza dönüyoruz.
Şair: "Gözü Dünya mı görür aşıkı dîdâr olanın " diyor. Sevgilisine doğru koşan insanın ayağına diken batsa onu görenlerin yüreği dayanmaz ama o sevdiğine doğru koşanın ayağına batan dikenden haberi olmaz.
Doğum yaparken ağlayan anne, doğan çocuğun ağlamasıyla acıları sevince dönüşür.
Ağlarken hüzün gözyaşları dökeriz, gülerken sevinç gözyaşları dökeriz. İkisinin de kaynağı aynı.
Hüzünle keder, geceyle-gündüz gibidir. birbirini izleyerek gider ve gelirler. Onun için Rabbimiz "Kaybettiğinize yerinmeyesiniz, verdiklerine de sevinmeyesiniz diye..."buyurmuş.(Hadid 23)
Bu hayat yolculuğunda doğduğumuz andan başlayarak değişime uğrarız. Delikanlılığımıza kadar yükselir, sonra toprağa doğru eğilmeye, geldiğimiz yere dönmeye başlarız.
Rolümüz gereği elbiseler giyeriz. İşçi-işveren, er-general, öğrenci-öğretmen, damat-gelin, hepimizin bir veya birçok makamı, rutbesi olur. Sonunda tek tip elbiseyle, kefenle gideriz ve iki tane taş, nişan olarak başımıza dikilir ve üzerine "Her şey fani, Allah bakidir. Ruhuna fatiha" diye yazılır.
Doğan her çocuk bu dünyadan aldığı ilk nefesle hayat kazanırken, hayat ağacının bir yaprağını da dökmüş olur. Kim bilir belkide çocuk "En değerli sermayem olan ömrümden bir nefes eksildi" diye ağlardır. Veya geniş alemden daracık dünyaya geldiğine ağlardır. "Dünya bir kişiye bol, iki kişiye dar gelir" demişler ve harpleri devam ettirmişler.
Bezden kundağa sarınarak adım attığımız bu dünyada ki ömrümüz yel gibi gelip gidiyor. Ölüm rüzgarları, hayat kandilimizin yağını hem yakıyor, hem tüketiyor. Altından ağaç, gümüşten yaprakla doymayan gözler, bir avuç toprakla da doymaz. Ağaçtan kundağa sarındıktan sonra o kara gözler, o para gözler, sessiz dünyanın üzerinde çılgınlar gibi dolaşan, bağırıp çağıran insanlardan gelecek sevaplar gözler.
Ömür, bir göz açıp kapayıncaya kadarmış.Onun için "Gözünü aç"demişler.Mezar taşındaki "Ruhuna fatiha" yazısıyla insanlardan fatiha istemek yerine Fatiha okutacak işler yapalım.