SİZ de fark ediyorsunuz, sanırım. Ülkemizin hassas bir süreçten geçtiği bugünlerde, halkımızın manevî direncini kırma girişimlerine hız verilmiş durumdadır. Bu faaliyetler, masumiyet kılıfına bürünmüş bir sinsilikle yürütülmektedir. Dinlerarası diyalog ve misyonerlik faaliyetleri bunların başında gelmektedir.
Hıristiyanlık ve yahudilik aslı bozulmuş dinlerdir. İçine büyük oranda insan sözü karışmıştır. Halbuki İslâm Allah’ın son hak dinidir. Rabbimiz şöyle buyurur: “Allah katında hak din İslâm’dır.” (Al-i İmrân, 19)Rabbimizin şu buyruğu her şeyi anlatmaya yetmiyor mu : “Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki, böyle bir din kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmrân, 85)
Bu gerçekler ortada iken, dinlerarası diyalog faaliyetleri hıristiyanlık ve yahudiliği meşrulaştırmak ve İslâmiyet seviyesinde göstermekten başka hangi anlama gelir
Dinlerarası diyalog taraftarları bu üç dini eşit (!) gösterebilmek için “Üç İbrahimî din” sloganını bayraklaştırıyorlar.
Halbuki, bütün hak dinler Tevhît akidesine dayanır. Hepsinin aslı İslâm’dır, mensupları da Müslüman. Kur’ân-ı Kerim İbrahim’i (A.S) şöyle anlatır: “İbrahim, ne yahûdi, ne hıristiyan idi; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.” (Al-i İmrân, 67) Bu ayet, yoruma ihtiyaç duyulmayacak kadar açıktır.
MANEVİYATIMIZA SALDIRI
Türkiye üzerinde emelleri olanlar, manevî direncin önemini çok iyi bildikleri için bu dinamiklerimizi yok etmeye çalışıyorlar. Bu sebeple, bu tür faaliyetlere karşı çok dikkatli olmak zorundayız.
Üsküdar’ın Kuzguncuk semti Medeniyetler Şehri ilân edilmiş durumda. Medeniyetler defilesi, medeniyetler ittifakı ismi altında yapılan etkinliklerle halkımızın İslâmî hassasiyetleri yok edilmeye çalışılmaktadır.
Kasım ayı başında Mersin’in Erdemli ilçesine Almanya ve Avusturya’dan 50 kişilik dinlerarası diyalog gurubu geldi. Yöredeki kiliseleri gezdiler. “Dinlerarası hoşgörü ve dünya barışına katkı” bahanesine sığınarak Erdemli Ulu Cami’yi ve İlçe Müftüsü’nü ziyaret ettiler. İslâm ve hıristiyanlığın aynı (!) olduğu yolunda mesajlar verdiler. “Türkiye’ye gelip huzur içinde ziyaretler yaptıklarını” söylediler. Uyanık olalım. Bu faaliyetler görüldüğü kadar masum değildir.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 2012’de Kazakistan’ın başkenti Astana’da konu hakkında şu bilgileri vermişti: “Dinlerarası diyalog olmaz, din adamları arasında diyalog olur. İki farklı dinden din adamı çevre, savaşlar ve dünyada yaşanan sorunlarla ilgili bir konuyu tartışabilir. Fakat, dinler birbirine dönüştürülemez.”
Şifa Tefsiri sahibi Mahmut Toptaş da şunları söylüyor: “Tahrif edilmiş dinle cehenneme doğru yol alanlara alkış tutmak, `aferin’ demek, gönlünde merhamet olmadığını eli ve diliyle ilân etmek demektir.” (Millî Gazete, 12.6.2012)
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitaplarından dinlerarası diyalogu çağrıştıran metinler vakit geçirmeden çıkarılmalıdır.
MİSYONERLİK TEHDİDİ
Manevî direncimizi tehdit eden bir başka faaliyet de misyonerliktir. Sokak ortasında İncil dağıtma çalışmaları halktan büyük tepki görünce, misyonerler farklı yöntemler denemeye başladılar. ABD’den gönderdikleri isimsiz mektuplarla vatandaşlarımıza hıristiyanlık telkin ediyorlar. Halkı, Hıristiyanlık propagandası yapan TV ve internet sitelerine yönlendiriyorlar. (Millî Gazete, 11. 11. 2014)
Misyonerlik sadece din telkini yapan masum bir faaliyet değildir. Hitap ettikleri ülkeleri sömürmeyi, hatta yok etmeyi amaçlamaktadır. Bunun en belirgin örneği Afrika ülkelerinde yaşanmaktadır. Batılılar, misyonerlik faaliyetleriyle Afrika’yı kontrol altında tutmaya ve sömürmeye çalışıyorlar. Her ülkede Ömer Muhtar gibi ferasetli ve duyarlı mücadele adamları olmadığı için de başarılı oluyorlar.
Misyonerlik yöntemiyle Afrika’nın yüzde 50’si hıristiyanlaştırılmıştır. Şimdi, az çok aklı eren Afrikalılar şunu söylüyorlar: “Misyonerler ülkemize geldikleri zaman onların elinde İncil vardı, bizim elimizde topraklarımız. Şimdi, topraklarımız onların eline geçti, bizim elimizde de İncil kaldı.”
W. A. Rice’in, “Yirminci Yüzyıl Haçlıları Ya Da Hıristiyan Misyonerliği” kitabını yorumlayan Prof. Dr. Şinasi Gündüz şunları söylüyor: “Hıristiyan Batı, haçlı seferleri ile gerçekleştiremediği amacını, sömürge ve emperyalizm döneminde birçok yerli işbirlikçilerinin de katkısıyla büyük oranda gerçekleştirmiştir.”
Hassas bir dönemece giren Türkiye, dinlerarası diyalog ve misyonerlik tuzaklarına karşı çok dikkatli olmak zorundadır. Müslüman halkımıza da Rabbimizin şu uyarısını hatırlatmak isterim: “Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa sevk ederler.” (Al-i İmrân, 100)