Avrupa yakasından gelen ziyaretçilerim tavuk ve horoz seslerine odaklanıyor. Biz bu sesleri duymayalı yıllar oldu dediler. Eve girmek istemediler. Yol kenarlarında gördükleri boş ve yeşil ağaçlıklı alanlara, “ne olur kilim serelim, oturalım” diye tutturdular.
Yıllardır her rant getiren arsa, hırsla müteahhite teslim edildi, insanlar zenginleşti, mülk sahibi oldu, kira gelirleri ile refaha ulaşıldı gerçi.
Fakat maddi zenginlik bazı değerleri de alıp götürdü.
Bahçeler çekildi şehir peyzajından, ağaçlar eksildi etrafımızdan, baharın geldiğini bildiren beyaz pembe çiçekler artık büyük kentlerin apartman yanlarına birer köylü kız gibi görülüp yaklaştırılmadığı için insanlar biraz yeşil alan görünce hasretle içini çekmekte, burnu sızlamakta.
Mayıs’ın birinde kutlanan bahar bayramı çocukluğumuzda kaldı, annemlerin neslinin kutladığı nevruz bayramı, hıdrellez; bizlerin çocuklarının pek tanımadığı doğa buluşmaları.
Şimdiki nesil baharın, yeşilliğin, çiçeklenişin hiç farkında değil.
Bakar kör gibiler adeta. Sınav stresi tamam da, bir de dijital devrimin çocukları ellerinde pahalı aksanlarından kafalarını bile kaldıramamaktalar.
Üsküdar otobüs durağında muhitime götürecek aracı beklerken geliyor baba ve oğlu. Baba Eminönü’nden oğluna bir bisiklet almış nasıl mutlu, ağzı kulaklarında. Etraftan, “ama şoför otobüse almaz” deseler de, umurunda değil sanki dağları delmiş muradına ermiş çocuğuna sonunda bir küheylan gibi bu bisikleti almıştır. Kendi semtinde beş yüz liradır bu bisiklet ama o Eminönü’nde yarı fiyatına almıştır. Vapurla karşıya geçirmiş şimdi şoför izin verirse evlerine götüreceklerdir. Ne ki babanın bu sevincine karşılık çocuğun umurunda değildi. Elindeki telefona odaklanmış, sürekli onunla oynuyor, bisikletle pek ilgilenmiyordu. Kuyruktaki yolculardan öğretmen olabileceğini tahmin ettiğim zat, babanın bu sevinci ile o kadar ilgilendi ki; adamı tebrik etti. Çocukla konuşmaya çalıştı, derslerini, okulunu sordu. Tek laf alamadı. Çocuk, telefondaki oyundan kafasını kaldırıp kendisine zaman ayıran bilge amcasına cevap vermedi, kafa sallamakla yetindi. Öğretmen amca, baba duymadan yanındakine fısıldadı. Bu çocuktan bir nane olmaz, muhatabını dinlemiyor, sorulanları duymuyor. Daha fazla ilgilenmemiş, gazetesini çıkarıp okumaya başlamıştı. Ama baba havalarda uçmaya devam ediyordu, evladına yıllardır hayalini kurduğu bisikleti alabilmişti. Muhtemelen baba, çocukken hep bir bisikleti olsun istemişti, kavuşamadığı hayalini kendi çocuğu gerçekleştirecek, bisikleti ile bol bol gezecekti.
Gezecek miydi acaba Akıllı telefonundan, bilgisayar oyunlarından uzaklaşıp da babasının çocukluğunda olduğu gibi özgürce kırlara koşacak mıydı Hiç sanmıyorum. Dijital devrim olmuş ve yeni bir kuşak kumandaya geçmiş artık babaların bunu anlaması gerek. Hiç bir şey bizlerin çocukluğundaki gibi değildir.
Ünlü fizikçi Stephen Hawking de, yapay zekâ teknolojilerinin kontrolsüz gelişiminin sonumuz olabileceği uyarısında bulunmakta:
“Son dönemde kendi kendini süren otomobiller, bilgi yarışmalarını kazanan robotlar icat edildi. Bu teknolojiler, hastalıkları, savaşları ve fakirliği sona erdirebilir, fakat büyük kıyımlara da neden olabilir. Kısa vadede ordular kendi kendine hedefleri yok etme
kararı alabilecek silahlar geliştirmeye çalışıyor”.
Hawking, insanlığı bu konuda bekleyen en büyük tehlikenin ise yapay zekânın, insan zekâsını geçmesi olduğunu söylemekte.
Çocuklar artık bisikletlere burun kıvırmakta, baharın gelişini, horozların ötüşünü duymamakta.