Nasıl bir düşünüş içindeyiz, neleri nelere göre değerlendiriyoruz, nasıl bir dünyanın içindeyiz? Sorular… Sorular... Ardı arkası kesilmeyecek sorular yığını. Soru sormak önemli bir eylem. Nelerin neler olduğunu anlama, bilme çabası. Dünya hâli, çok yoğun, her yönüyle.

Merkezimiz neresi, biz Müslümanlar hangi dairenin içinde bulunuyoruz, kime göre nasıl bir yaşayış içindeyiz? Bir konuyu düşünürken konuyu açımlayan art arda sorular dizgesinin muhatabı oluyoruz. Bir dünyanın içindeyiz, karmaşık, bulanık, sisli bir yanıyla. Bir diğer yanıyla alabildiğine her şey apaçık gibi. Ne ki apaçıklık da yanıltıcı. Her şey göründüğü gibi değildir. Hayatı ve gerçeklerimizi perdeleyen sisler bulunuyor. Görünür gibi olup görünmeyenlerde olduğu gibi.

Müslümanlığın belli bir hayat anlayışı var. Sahih ve hakiki olan. Bu hayat kendi doğasında yaşandığında yaşanacaklar ve yaşanmışlıklar farklı olabiliyor.

Hayat ile bir sınanma içindeyiz. Dönemlerin kendilerine göre farklılıkları olabilir. İnsanların düzenlemiş olduğu hayat ile olması gereken hayatlar arasında bir tercih. Kendi hayatının olması gerektiği olanı ile, insanı başka bir hayata zorlayan farklı olanı gibi.

Kimi kavramları sık gündeme getiriyoruz. Bunların başında da bir Batı inanış ve düşüncesi olan kapitalizm. Diğer inanışlar da ideolojiler de büyük ölçüde Batı’dan bize gelmiştir. Onlardan birini tercihte bulunma ya da onlardan başka seçeneklerinin olmayışı gibi. İlle; ya o, ya da diğeri gibi. Sağ-sol, kapitalizm, sosyalizm, faşizm, muhafazakârlık… bunlardan hangisi bize ait veya biz hangisine aidiz? Materyalist olan, insanı farklı yönleriyle sömüren, yanıltan ve ana yolundan uzaklaştıranlardır bunlar. İnsanlığı yanıltan da bunlardan birine tercih edilmesidir.

Günümüz Türkiye’si özelinden baktığımız bir karmaşa var. Kapitalist, liberal, sağ, sol, Kemalizm, milliyetçilik, ırkçılık, muhafazakârlık, Müslüman görünümlü liberal kapitalistlik vs. Biliyoruz ki bu bakış ile kafalar iyice karışıyor. Bunların arasında kimi ortak yanlar ve kimi farklılıklar var. Kemalizm ile milliyetçiliklerin, ırkçılıkların, sağcıların, solcuların ortak yanları daha çok.

Hemen büyük çoğunluğunda, inanışta da ortak yanlar var, yaşayış tarzlarından, hayat sürdürmelerinden aynı musallada buluşmaya kadar. Kimi değerler var ki onlar hemen hepsinin sahip olduğu olması gerektiğidir.

Çatışma hâlinde bulunanlar kendilerine göre kimi durumları ağır bir eleştiriye tâbi tutarlar. Mesela faiz; sağcıların, solcuların, milliyetçilerin, ırkçıların ve hatta muhafazakârların ortak yanını gösteriyor. Çünkü karşı olunsa alışılmış ve kabullenilmiş bir hayattır bu. Kimi çevreler için eğlenceyi sonuna kadar yaşama, israf, alkol tüketimi, daha çok para kazanmanın türlü yolları. Bunlar meşru olsun ya da olmasın önemli değil.

Bir kesim tüketimi kendine göre değerlendiriyor, bir bakış getiriyor. Batıcılara göre hac ibadetini yapmak gereksiz, bu paraların neden kendi yurtlarında harcanmadığını dile getirirler. Aynı kesim eğlencenin en uçurumuna, en sonuna kadar giderken ya da dünya turları yapıp har vurup savurması gibi.

Kazacın helalliği ve haramlığı arasında de benzer durumlar var. Faizin aşırılıklarının getirdiklerinden mutlu olunuyor, bu, hiçbir kesim için sakınılması gereken bir olgu olmaktan çıkıyor. Hayatın tamamını kuşatan bu yapı hemen bütün insanların ortak yaşama alanı.

Basit bir örnek versek mi? Muhafazakârları israfta eleştirenler bir anlamda mevcut durumdan pay alamadıklarındandır. Geçmişte, kapitalist sistemin kimi tanımlamaları solcular tarafından yapılırdı. Geçmişin solcuları ile günümüz liberal burjuvaları arasında hayat anlayışları bakımından bir farkları yok. Bir sömürü aracı olan faizden söz edilince damarlarına basılmış gibi birlikte feveran ederler. Sistem ve Kemalizm bunun korumasıdır. Muhafazakârları da perdeleyen bir takım şeyleri var. Mevcut sistemin kurbanı olduklarına dair. Oysa sistemi işler hâle getirenler de onlar.