İslâm ümmeti başsız kalınca imamesi kopmuş tespih taneleri gibi dağılıverdiler. Kafirin küfrü, zulmü, zararı üzerine tartışmalar yapacağı yerde Kur an üzerine, sünnet üzerine tartışmalara girdi.

Dağınıklığını giderip toplanmaya ayıracağı vakti kendini parçalayan, parçalamaya devam eden, Müslüman öldürmeye devam edenlere yaltaklanmaya ayırdı.

Bir iken bin parçaya böldüler. Her parçaya "En ılımlı sensin" dediler ve bizi biri birimize düşürdüler. Bütün bunların temelinde tembellik vardır.

Yedi renkten oluşan bir tablo süratle çevrilirse tek renk görünür. Durdurulursa yedi renk görünür.

Beyni ve bazusu durdurulan Müslümanlar da yedi renk halinde belirdiler. Her rengin de kendine göre tonları yetmişi geçti.

Bunları birleştirmenin anlamı yok. Birleştirilirse çamur olur. Ayrı ayrı dursunlar tek renk görünen güneşten kendi yaratılışına göre moru alan menekşe, kırmızıyı alan lale, beyazı alan gül gibi ayrı dursunlar ama aynı yerin yansıtıcısı olsunlar.

Kemanın telleri gibi ayrı ayı dursunlar ama aynı nağmeyi söylesinler. Ayrı zaman ve mekanlarda ayrı ayrı öterlerse işte o zaman biri la makamından diğeri illa makamından dem vurursa kargaşa başlar.   

Birisi "Kara kaplı" kitapla Müslümanların gönlünü karartır, kitap ve sünnete giden yolu kapatırsa öbürü de Kur an dan  başka her şeyi inkara kalkabilir. Biri uydurma hadislerle milyonlarca insanı morfinlerse öbürü hadisi reddedebilir. Şaraba kızıp üzüm bağını yakan herife döner.

Alimim diyen, "Kütübü Sitte" (Önemli altı hadis kitabı)yi okuyup okuttuktan sonra Ebu Cehil e yardıma devam ederse, öbürü kabahati Kütübü Sitte de bulup onları inkar tarafına gider. Altı tane mavzeri sırtında taşıyan merkebi canavar yerse kabahat mavzerde değildir.

Ebu Cehil in, Ebu Süfyan ın (r.a.), Ömer in (r.a.) rahatlıkla anladığı "Kur an-ı Kerim i anlamak için yetmiş  tane ilim dalını bilmek gerekir. Bunları bilmeden anlamaya kalkan olur" diyenlere karşılık hiçbir ilim dalına hacet yoktur diyenler çıkar.

Kur an-ı Kerim in Türkçe tefsirleri yapıldı. Kütübü Sitte nin (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbnü Mace nin) terceme ve şerhleri yayınlandı.

İhyau Ulumiddin i Fatih Camii nde okutan birkaç kişi kalmışken, terceme edildikten bu yana yüz binin üzerinde satış yaptı.

Allah a hamdolsunki kitap ve sünnet bütün insanımıza mal oldu.

Çok değerli hocalarımız sorulmayan sorulara ve hükümetlerin kendilerine sormadığı icraatlar hakkında yaptıkları açık oturumlar, sempozyumlarla verdikleri kıl kavli fetvalarla değerlerini yitirdiler ve yeni nesille aralarını açtılar.

Halbuki bizim ikisine de ihtiyacımız var. Arapça kılıcın kırk adını bilen ancak ağlı duran kılıcı görünce baygınlık geçiren hocaya da, elindekinin kılıç mı, sopa mı olduğunu bilemeyen, ama zulüm merkezlerinin bel kemiğine vurmaya çalışan gencimize de ihtiyacımız var.

Gavur un onlara "terörist" demesiyle hemen biz de aynı sözü tekrarlamayalım. İkisini bir araya getirip mıknatıslaşmalarını sağlamak gerekir.

Kırk yılda yetişen bu alimlerimizi bir çırpıda atmak da doğru değil, kelaynak kuşları gibi görmek de doğru değil.

Bu delidolu gençliğimizi mirastan mahrum eder gibi reddetmek, radikal, marjinal, terörist gibi kötü isimler takmak da doğru değil. Bozguna uğrayıp dağa çekilen ordu gibiyiz. Her birimiz bir sığınak bulmuşuz. Kıpırdayan her şeyi düşman zannediyoruz. İki kişimiz bir araya gelse bozgunun günahını boynuna geçirecek birini arıyoruz.

"Alimler Allah ın emin kullarıdır" ortaya çıkıp kimliğini ispat edip bu ümmeti Muhammedi, (s.a.v.) Kur an ve sünnet etrafında toplasınlar.

Her köy, kasaba, mahalle ve şehirde, evlerde, camilerde, mescidlerde Kur an ve Sünnet dersleri başlatılsın. İslâm a hizmet eden herkesi kardeş bilelim ve destek verelim.