Sonbaharın sararttığı yapraklarla iyice sararıyor insan yüzleri. Güz, çiğ taneleri gibi hüzün düşürüyor yüreklere. İlkbahar ın uçuk filizi yeşili; eylülle birlikte tası tarağı toplayıp gitmiştir. Asmaların yaz coşkulu üzüm yaprakları neş elerini kaybedip, kızıl kahveler içip, gazel olmuştur.Hazannüma şimdi herşey.

Ne erikte etekçe, ne vişnede. Hepsi yaprak giysisinden yana yavaş yavaş yoksullaşmakta. Hazândîde çehrelerle etrafı süzmekteler.

Akşam safalarının sabahları da süren mor-kırmızı safaları. Bindallıların eflâtun güz senfonisi. Güllerin, şu son gayretleri, biraz pembe biraz al.

Kablelmilâtta da aynı idi hazan, milâttan sonra da. Kirazlıkta durum, feceaat. Cevizlikte çocuk sevinçleri.

Ne kadar şanslıdır bahçeli evlerin çocukları.Mezarlık elması bilmeden, bir anne ağacın gölgesinde şefkatte devşirerek büyümekteler. Leylâk ve kasımpatı mevsimlerini birbirlerine karıştırmadan. Ayvanın, yeni dünyanın sınırını ayırmaktalar.

Ağzından bal damlayan Kavak incirlerinin serpildiği bir bahçede dolaşırken, boğum boğum kollarını tutup da dostu ağacın; "elli yaşın da" diyor. "Fidanlıktan aldığımızda sene 1955 ti."

Yok, yürüyebiliyorlar ise yaşlılar gülümsemelidirler. Bir ağacın yanına kadar gidebiliyorlarsa. Ne denli şanslı olduklarını bir de bu ağaçların kulaklarına fısıldamalıdırlar. Sağlık gibi bir güzellik tacını başlarda taşımak az iş midir Yatakları hiç toplanmayan, sürekli yatan genç yaşlı hastaların gıpta ile izledikleri yürüyebilen yaşlılar. Hazandide gözlerle süzüp de, anlatmak istedikleri. Bir ağacın ya da çiçeğin yanına, balkonun ucuna gidememenin ağırlarına giden sızısı.

Kapı önünde biriken güz yapraklarına bir pencere gerisinden bakan Saniye hanım. Konu-komşunun; "Kessene şu akasyayı. Ne faydası var sana. Bolca çöp dökmekte. Kolların kopuyor, her sabah kapıönü süpürmekten" sözlerine ladırmayıp çalı süpürgeyi her salladığında, sağlığın iktidarına and içmiştir adeta. Meğer ne büyük terapi imiş o çalı süpürge ve güz yaprakları. Makinelerin insan hayatına karışmadığı o mutlu zamanlarda, çamaşırları çitilerken leğende. Bakır bir teştte çiğnerken kilimleri. Buzlu sular üşütmez, güneş çarpmazmış. Yastığının altındaki ayna ile arada kireç gibi yüzüne bakıyor. Bir de yattıkça derisi bol gelen, kollarının sarkan kaslarına.

Kirâren anlatıyor gençliğini. İlk bastonu eline alıp da sokağa çıktığında; ne kadar da utanmıştır komşulardan. Bir suç gibi görmüştür adım atamayan dizlerini. Sağlık iktidarını kaybedişini kabullenememiştir. Nereden bilebilirmiş ki, şimdi o günler de bir hayal ikliminde kalmıştır. Otobüs durağına kadar yürümeyi ancak rüyalarında görmektedir. Bastonu yine, yatağının yanında. Kendisini ancak tuvalete kadar götürebilmekte. Buna da şükür demekte, kirâren.

Ne balkona çıkabilmekte, ne arka bahçeye. Küçük maşrapası ile, hallerini-hatırlarını sora sora, çiçeklerine su verdiği şen-şatır günleri uçup gitmiştir. Arada sardunyaları sormakta. Fulleri. Begonyaları. Etrafına sıralanmış ev çiçekleri gözünün önündedir, dışarıdakileri göremeyeli uzun zamanlar olmuştur. Kızlarından biri, çocuk gibi bir saksıyı kucağına alıp yanıbaşına kadar getirmektedir. Hastanın hazanistana dönmüş sarı yüzüne, renk gelmektedir.

Kim inanır, huzurevinin gediklisi, küçücük kalmış Hasan amcanın gençliğinde, "balaban" ya da "levend" olarak anıldığına. Belkıs hanım da Felçten önce, maça kızı gibidir. Yaşlı da olsa, mahalleli birgün görmemiştir, boyasız saçla, manikürsüz tırnakla dolaştığını. O alımlı çehre, şimdi hazannüma hep.

Yine de eksik olmayan şükürler. Bir de maaşsız olmak vardı demekteler. İki kuruş ücrete teşekkür etmekteler. Evlâd yanında olup, ele-avuca bakmanın ağırlığını anlatmaktalar. Bir çerağdır aylıkları, hasta yataklarını zayıf bir ışıkla da olsa, aydınlatmaktadır.

Züvvar ayrılıyor. Zümrüt bahar bitiyor. Yaz gidiyor. Hazanistan ın hakimiyeti hiç bitmiyor. Kıymıklı bir sızı düşmüştür. Mazi akla düştüğünde; yüreğe sevinç de serpilmiştir. Göller, ırmaklar, ormanlar, sefalar, kaplıcalar, denizler. Artık bir hayal olan cennet köşeler, bir kez daha zihinlerde canlanmıştır. Fakat bilmektedirler ki,

Akşam safaları bitmiştir.

Sabah safaları geçmiştir.

Hazanistan, dört bucağı kaplamıştır.