İnsanlığın sınandığı son sınavdı Sumud,

Egemenlerin kalbini sızlatacağını beklemesek de,

İslam ülkelerinin pısırık, uyuşuk, sinmişliğine bir diriliş muştusu olabilir miydi?

Ne gezer.

Aktivistlerin ebabil kuşu gibi mazlumlara yiyecek taşıdığı o küçük tekneler,

Katiller tarafından basılıp sivil yardımseverler esir alındığında.

Bir suçlu gibi dizlerinin üzerine çöktürülüp, tepelerinde Siyonistlerin bakanından sekreterine kadar “siz teröristsiniz” diye gürlediği fotoğrafları ajanslar geçtiğinde.

Elimde telefon o görüntüleri izlerken,

Terörist devletin bir kahve dükkânı önünden geçiyordum.

İnsanlar matahmış gibi o kahve dükkânını doldurmuşlar bir şeyler yiyip içiyorlar, karton bardakları kafalarına dikiyorlardı.

Görüntüleri salonun açık kısmında oturan bana yakın masalara tuttum,

Anında kör, sağır, lal oldular,

Ben de görünmez oldum, görmediler.

Bardaklarındaki leş kanı içerek ne kadar umursamaz olduklarını bir kez daha anlattılar.

O masalardaki insanlar,

Altmışa yakın İslam ülkesinin özetiydi.

Tepelerine bombalar yağarken, mazlumlar sülalece yok edilirken, bebekler dilim dilim doğranırken, açlık bir soykırım silahı olarak kullanılırken,

Nasıl tepkisizlerse,

Nasıl, katillerin daha fazla bombalayıp, soykırım yapması için ceplerini bir de trilyonlarca dolarla doldurup mezbahaya uğurlamaları gibiydi.

Katil İsrail’e savaş uçaklarını, bombaları yollayan ABD; zayıflayan bütçesini İslam ülkelerinin zengin avanaklarının parası ile doldurmaktaydı.

Gazze’deki kuşatmayı kırmak, açlıktan kırılan mazlumlara, karınca misali, bir avuç un, bir yudum su götürebilmek için haydut devletin olası bütün zorbalıklarını göze alıp, canlarını hiçe sayan dünyanın dört tarafından erdemli insanlar, Küresel Sumud Filosu’nu oluşturdu.

Nuh Aleyhisselamın kötülüklere karşı çıkmak için aylarca uğraşıp gemisini inşa etmesi gibi o erdemli insanlar da uzun zamandır gemileri hazırlıyorlardı.

Tarih tekerrür etmiş, onlarda Nuh Aleyhisselamın sünneti gereği kötülere gemilerle direniş başlatmıştı.

Sık sık bozulan teknelerle, terörist İsrail’in tepelerinde taciz dronlarıyla çok zorlu bir sefere çıktılar.

Yüzlerce hikâye birbirine karıştı.

Evlatlarını, eşlerini, ailelerini, işlerini bırakıp gelmişlerdi.

Geri dönememeyi hesaplayıp arkalarında bıraktıklarından helallik almışlardı.

Bu kadar masum, bu kadar ulvî değerler için, insanlık için en tehlikeli yola çıkanları,

Canlı yayınlarda, üstelik uluslararası sularda terörist İsrail esir aldı.

Ancak bir iki gemi Gazze sahiline varabildi.

Onlarda orada esir alınıp gemilerine el konuldu.

Başları dik hapishanelere giderken, kimisi açlık grevine başladı.

Soykırımcılar sadece işgalci değildi, yalancıydı da.

Gemilerde silah var dediler, Mavi Marmara gemisinde yaptıkları gibi.

Uluslararası sulardaki bu korsanlığa batı devletleri ses çıkarmadı, İslam ülkeleri zaten derin uykuda.

Kalkıp biri de demiyor ki: “Gelin güçlerimizi birleştirip, kavi bir İslam Birliği kuralım; ekonomik, askeri güç birliği oluşturalım, ortak para birimi, yer altı zenginliklerinden emperyalistleri uzaklaştırıp artık yeni bir oluşumda buluşalım.”

ABD’nin İslam ülkeleri ile alay etmesi, Rusya enerjisinden uzak duracaksınız deyip kendi doğal gazına mahkûm etmesi, elde kalmış yolcu uçaklarını satıp, parası ödenmiş F-35’leri vermemesi, yaşanan bu hayal kırıklıklarının dozunu iyice artırmıştır.

Sadece Gazze değil, hepimiz esiriz, gözlerimiz bağlı.

Diz çöktürülmüş bir ümmet saraylarda yaşasa da, hazineleri Karun’la yarışsa da, petrol gelirleri ile altın tahtlardaki sofralarına kurulsalar da; tutsaktırlar.

Üstelik onurları ile yaşayan mazlumların esaretinden çok farklı; ar veren, baş eğdiren, çok zor gelen bir tutsaklıktır bu.