İnsanlar genellikle içinde bulunduğu şartları hiç dikkate almadan vasatın üstünde bir iş başardığı zaman üzerine düşen görevi fazlasıyla yaptığı fikrine kapılır ve ömür boyu onunla meşgul ve tatmin olup kendilerini adeta bu küçük başarıya esir ederler. Dolayısıyla da büyük işleri hayal edemezler, gündemlerine alamazlar. Ama bazı özel insanlar da vardır ki bunları yakaladıkları hiçbir başarı tatmin etmez. Ulaştıkları her bir başarı seviyesini bir sonrası için basamak olarak kullanırlar ve hiç başarı onları doyum noktasına ulaştırmaz.
İnsanın yaşı ilerleyip de geçmişine şöyle bir yolculuk yaptığında ne kadar da çok hayıflanır. Zamanında çok büyük değer atfettiği, anlam yüklediği birçok işin kendisini kandırmaktan ve oyalamaktan öte bir mana ifade etmediğini görür. Yine dışardan bakılınca çok başarılı görünen bazı insanların eline geçen fırsatlar ve kullanabileceği imkânların bolluğuna ve çeşitliliğine bakıldığında aslında yapılan işin dağın fare doğurmasından başka bir şey olmadığı görülür.
Birkaç sene önce ünlü bir akademisyen ve aynı zamanda kitapları rağbet gören bir yazarla Güneydoğu illerimizde gerçekleşen bir kitap fuarında -biraz da imzaya gelenlerin seyrekliğinden istifade ile- uzun bir sohbet etme imkanı bulunmuştum. Bu sohbet esnasında kendisinden daha büyük şeyler beklediğimizi ifade ederek bazı misaller vermiştim. Örneğin kendisinin içinde doğup büyüdüğü bölge halkının dünyanın dört bir tarafından gelen ajanların da desteğiyle sol bir terör örgütünün kucağına itildiğini, yeni yetişen neslin dininden uzaklaştırıldığını, özellikle üniversitelerde okuyan bu bölgenin gençlerinin çok daha fazla sol örgütler tarafından kıskaca alınıp dinsizleştirildiğini, kendisinin ise uzun yıllar bölge insanına hizmet edecek müesseleler ve projeler hazırlamak yerine adeta kaçarcasına Avrupa’ya gittiğini ve orada kemmiyet bakımından hiçbir mana ifade etmeyecek küçücük gruplarla vakit geçirdiğini hatırlattım. Doğusu hocamız bana bir şey demedi ama çok da memnun olmadı.
Buna benzer çok örnekler verilebilir. Nitekim bir Kur’an kursu açmak, bir İmam Hatip derneğinde vazife almak, bir mahallede haftalık sohbetler düzenlemek, konferanslar vermek, camileri imar ve inşa etmek, okullarda kitap okuma grupları kurmak, gençleri ibadete yönlendirmek ve benzeri faaliyetlerin tamamı birer sâlih ameldir. Yine fakir, yoksul ve kimsesizlerin ihtiyaçlarını gidermek, hasta ve yaşlılara hizmet etmek ve benzeri şeyler de birer sâlih ameldir. Ancak bu faaliyetlerin hiç birisi batılın yok olup ma’rufun egemen olması için yeterli birer çalışma değildir. Zira bunlar mevzii ve çok küçük çaplı çalışmalardır. İmanın kendisini azcık olsun hareket ettirdiği herkes bütün bu çalışmalara destek olacak, ortak olacak ama bunun ötesinde bir arayış içerisinde de olacak. Şuurlu mü’min bu çalışmaları yaparken hep bununla birlikte daha fazla ne yapabilirimin peşinde olacak. Mutlaka siyaseten de bu çalışmalar bir merkezde güç birikimine katkı sağlayacak. Yani bütün bu hayır işlerinin bir de siyaseten sahibi, hamisi ve yönlendiricisi olacak. Zira İslam düşmanlarının elinde siyasi, ekonomik ve kültürel devasa imkânlar var ve bütün bunları Müslümanların gönlünden iman ateşini söndürmek için seferber etmiş durumdadırlar.