BİR yazımızda, “Dost odur ki sana ‘doğrusunu’ diyen. / Dost değildir sana, ‘Doğrusun! Doğrusun!’ diyen” demiştik. Bu söz en çok ülkeyi yönetenlerin kulağına küpe olmalı. Devamlı “Doğrusun!” deyip alkışlayan, gerçekte dalkavuk tıynetlidir ve o gibiler, insanı eni-sonu uçuruma yuvarlar.

Seçimlerin ardından bu ülkede yaşayan bir “vatandaş” olarak iktidar mensuplarına söyleyeceklerimizi bir müddet “saklı” tutmuştuk. Zira henüz hükümet kurulmamıştı, güvenoyu alınmamıştı. O sıralar söyleyeceklerimiz “gümbürtüye” gidebilirdi. Şimdi tam sırası diyoruz ve muhterem ilgililerin kále alacağını umarak söze başlıyoruz:

İktidarın bu ülkede yaşayanların maddeten refahı için yaptıklarına ehl-i vicdan karşı çıkmaz. Meselâ; emeklilere yapılacak zam gibi. (Daha önceki bir yazımızda, iki dinî bayramda iki maaş ikramiye verilebileceğini belirtmiştik. İktidar şimdilik bunu yaklaşık bir maaş ikramiye olarak yaptı ve bunu 12 aya böldü.); Emekli olup da işyeri kuranların ödediği yüzde 10’luk Sosyal Güvenlik Destek Primi kesintisinin kaldırılması gibi. Yalnız bu konuda mühim bir hususu hatırlatmak isteriz. Binlerce emekli bu konuda çok mağdur durumda. Türlü sebeplerle yüzde 10’luk kesintiyi ödeyememiş olanların biriken borçlarının faizleri bellerini büküyor. 3500 Lira borcu olanların ödeyeceği faiz yaklaşık 12 bin lirayı buluyor. Bu faizler silinmeli. Bir iyilik yapılınca tam yapılmalı. İyisi mi madem bu kesinti kaldırılacak. Önceki borçlar da silinmeli. 

Ülkemiz üzerinde yüz yıldan beri oynanan oyunlar artık son hamleler safhasına gelmiş durumda. Müthiş dikkatli olunmalı ve dost yüzlü düşmanların rehberliğinden, tavsiyelerinden sakınılmalı. Bizi bir kaşık suda boğmak isteyenler ve kuyumuzu kazanlar dost bellenmemeli.

İktidarın işbaşında kalma müddeti yaklaşık 13 yılı buluyor. Bu, “en uzun ömürlü iktidar” demek. Bu zaman aynı zamanda bir neslin yetişme müddetidir. Peki, bu müddet zarfında nasıl bir nesil yetişti Bu sorunun cevabı üzerine düzinelerle yazı yazılabilir. Şu kadarını söyleyelim. Gerçekte iktidar bu konunun üzerinde hemen hemen hiç durmadı. Eğitimde “millî” bir politika tâkip edilmedi. Yeni yetişen neslin, medya, sosyal medya, sinema, tv dizileri üzerinden gayr-i millî bir kimliğe büründürülme projesine bîgâne kalındı.

Bakınız 12 Eylül darbesini yapanlar yargılandı ve en ağır cezayı aldı. Rütbeleri generallikten erliğe indirildi. (Bu mahkemenin kararıydı. Karar Yargıtay’a gitti. Netice alınmadan fâiller son nefesini verdi. Dolayısıyla dâvâ düştü.) Bu karara rağmen ihtilâlcilerin yaptığı Anayasa hâlâ mer’iyette. Bu nasıl iş O Anayasa da gerçekte “Tek Parti idaresinin ruhunu” yansıtmakta. Sayın M. Ali Şahin, “Anayasayı değiştirecek sayısal gücümüz yok. Çünkü 330’un üzerinde milletvekilimiz olsaydı bu konuda başarılı olabilirdik” diyor. El-insaf. Bu millet daha ne yapsın. Sizi 317 milletvekili ile tek başına iktidar yapmış. Bu oy nispeti ve bu kadar milletvekili ile “gerçek iktidar” olunamayacaksa, hangi şartlarda olunacak Bu millet, Tek Parti diktatoryasının bu millete biçtiği deli gömleğini (ya da idam gömleğini) ilelebet sırtında mı taşıyacak Bu millet bu illetten ne zaman kurtulacak Sakın “2023’ü bekleyin!” demeyin. O vakte kadar köprünün altından çok sular akar ve bu sistemle daha ne kadar yaşanılır

Ülkemizin yaşadığı bütün sıkıntıların temelinde o “Tek Parti Devrinin” icraatları var. Günümüzde hepimizi derinden yaralayan Doğudaki hâdiseler de buna dâhildir. “Açık konuş!” derseniz, ben de size, “Konuşmamızı sağlayacak düzenlemeleri yapın. Öyle konuşalım!” derim. İyisi mi sözü kısa keseyim ve iktidar mensuplarına şöyle diyerek yazımı noktalayayım:  Hakâret etmeden, devlet ricâline -sanki asker arkadaşıymış gibi- isimleriyle hitap etmeden, vakur bir şekilde söyleyeceğini söyleyen Millî Gazete dikkatle tâkip edilmeli. Çok faydasını göreceksiniz.