MEHMET ŞİMŞEK İ DİNLEYEN İNGİLİZLER İNÖNÜ YÜ DE
DİNLEMİŞTİ
Mehmet Şimşek in İngilizler tarafından dinlenmesi, tarih
konusunda detay bilgiye sahip olmayanlar için sanki eşi benzeri görülmeyen bir
habermiş, skandal bir hadiseymiş gibi algılandı. Hâlbuki Cumhuriyet tarihimizde
bu durum daha önce de yaşanmış ve Türk heyetleri İngilizler tarafından
dinlenilmiş, gizli telgrafları deşifre edilmiş ve Türk tarafı köşeye
sıkıştırılmıştır.
Geçen hafta bomba gibi bir haber, skandal niteliğinde Türkiye nin
gündemine düşüverdi. Ülkelerarası politika sınırları dâhilinde, yenilir yutulur
cinsten olmayan bu habere göre, İngiltere istihbaratı 2009 senesinde Londra da
gerçekleştirilen G20 toplantılarına giden Türkiye Cumhuriyeti nin Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek ve beraberinde bulunan bürokratları gizlice dinlediği, raporlar
düzenlediği ve bu bilgileri arşivlediği ortaya çıktı. Maliye Bakanı Şimşek, bu
skandal iddianın Türk Dışişleri ve istihbaratı tarafından incelendiğini ifade
etti.
Dört sene önce gerçekleşen ve bugüne kadar sadece
ilgililerin bildiği, onların dışında kimse tarafından bilinmeyen, Mehmet
Şimşek in İngiltere Devlet İletişim Birimi GCHQ tarafından dinlendiği haberi,
ilk önce İngiltere de yayınlanan Guardian gazetesinde şok haber olarak verildi.
Guardian gazetesinde verilen habere göre, 2009 senesinde
o günlerde İngiltere Başbakanı olan Gordon Brown ile Türkiye Cumhuriyeti nin
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşen ve iki ülke arasındaki
ilişkilerin iyiye doğru gittiğini ifade eden bir haberin devamında sanki
ağzından kaçırıp büyük bir gaf yaparcasına kendilerine sızdırılan GCHQ raporunu
ifşa eder. Sonra da çalınan minareye kılıf aranırcasına bu dinlemenin herhangi
bir istihbari faaliyet çerçevesinde savunma ve güvenlik amacıyla gerçekleştirilmediğini,
sadece Ankara nın mali denetim ve reformlara bakışının keşfedilmesinin yanı
sıra, Türkiye nin diğer G20 ülkeleriyle işbirliği yapıp yapmayacağının
anlaşılması için dinlenildiğini yazmış.
Hiç beklenmeyen bir anda kamuoyu ile paylaşılan bu bilgi,
tarih konusunda detay bilgiye sahip olmayanlar için sanki eşi benzeri
görülmeyen bir habermiş, skandal bir hadiseymiş gibi algılandı. Hâlbuki
Cumhuriyet tarihimizde bu durum daha önce de yaşanmış ve Türk heyetleri
İngilizler tarafından dinlenilmiş, gizli telgrafları deşifre edilmiş ve Türk
tarafı köşeye sıkıştırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti nin Suriye, İran ve Irak
sınırı hariç diğer sınırlarını belirleyen (başka hangi sınır kaldı ki,
deyişinizi duyar gibiyim) ve başlangıç noktası olan Lozan Antlaşması, 21 Kasım
1922 ile 24 Temmuz 1923 tarihleri arasında 9 ayda tamamlandı. Çok çetin
görüşmeler yapıldı ve hatta bir kez de görüşmeler yarıda kesilerek heyetler
kendi ülkelerine döndüler. Kurtuluş savaşından galip olarak çıkan Türkiye ile
dünyaya ve bilhassa Ortadoğu bölgesine patron olmaya çalışan İngiltere nin
çıkarları Lozan masasında pek çok kez çatıştı. İşte bu esnada İngiltere nin o
meşhur Avrupalı kurnazlığı daha doğrusu tilkiliği devreye girdi.
Ankara Hükümeti Lozan barış görüşmelerinin İzmir de
yapılması gerektiğini galip devlet sıfatıyla tüm katılımcı ülkelere duyurdu.
Fakat bu masumane istek, başta Yunanistan olmak üzere tüm rakip devletlerce,
deplasmana gitmek psikolojisi ile reddedildi. İngiltere nin bir diğer Lozan
temsilcisi Horace Rumbold; Eğer bu görüşmeler, bizim istediğimiz gibi bir
Avrupa kentinde değil de Türklerin istediği gibi Anadolu da yapılacak olursa
Türkler psikolojik olarak görüşmelere galip başlayacak bu da genel havayı
Türklerin lehine değiştirecektir dedi. Lozan daki İngiliz heyetinin başkanı
Lord Curzon, Rumbold tarafından dile getirilen bu sakıncalara tamamıyla
katılıyordu ve bu nedenle Türk topraklarında bir barış konferansı toplanması
fikrini hiç düşünmeden reddetti. Bu tür öneriler kesinlikle kabul edilemezdi.
Çünkü bu durum Yunanistan Devlet Başkanı Elefterios Venizelos un duygularını
incitebilirdi.1 Bir haftalık görüşmeler
neticesinde İngilizler İzmir i kabul etmedi ama Türkiye Lozan ı kabul etti ya
da etmek zorunda bırakıldı.
Türk orduları tarafından tartışmasız bir şekilde
kazanılan bir savaşın neticesinde yapılan barış konferansının nerede, ne zaman
yapılacağı ve neden orada yapılacağı meselesi bile İngilizler tarafından
psikolojik savaş ayrıntıları olarak görülüyor ve bu yüzden her şartı Türk
heyetinin aleyhinde olması için uğraşılıyordu.
İsviçre nin Lozan kenti konferans yeri olarak seçildi ama
bu durum ülkesinden binlerce kilometre uzakta bulunan Türk tarafına iletişim
konusunda büyük zorluklar yaşattı. Türk tarafı müzakereler ilerledikçe, yeni
ortaya çıkan durumlarla başa çıkmakta giderek daha fazla zorlandı. Heyet,
Ankara dan yola çıktığında hükümet tarafından kendisine verilen 25 30 sayfalık
talimatların yetersizliği fark edildi. Bu yüzden sık sık TBMM Hükümeti nden
yeni talimatlar istemek zorunda kalıyordu. Dolayısıyla telgraf trafiği muazzam
ölçüde arttı ve Ankara dan Lozan a gönderilen telgrafların Lozan dan Ankara ya
gönderilenleri aştığı bir noktaya gelindi. Bu telgraflar ayrıca İnönü ile
Başbakan Rauf Orbay arasında gerginliğe de sebebiyet veriyordu. Haberleşme
zorluklarından kaçınmak amacıyla Rauf Bey, Romanya-Köstence hattını önerirken,
İsmet Paşa, daha güvenilir ve hızlı olduğu ve Köstence hattına göre
telgrafların daha düzgün geldiği gerekçesiyle Doğu hattını tercih ediyordu.2 Eksik ve bozuk gelen telgraflar ve gecikmeler
nedeniyle her iki taraf da zamanında cevap alamamaktan yakınıyordu. Dolayısıyla
İsmet Paşa, bir sonraki oturum için hızlı cevap almak üzere birçok kez Başbakan
Rauf Orbay ı atlayarak doğrudan Mustafa Kemal e telgraf göndermeyi tercih etti.
Böylelikle yaptıklarına itiraz eden ve Başbakanlığı münasebeti ile emir vererek
nasıl davranması gerektiğini söyleyen Başbakan Rauf Orbay problemini de ortadan
kaldırmış oluyordu. İsmet Paşa nın Rauf Bey i devreden çıkartarak doğrudan Mustafa
Kemal Paşa ile irtibata geçmesi, İsmet Paşa nın Türk Hükümeti karşısındaki
konumunun zedelenmesine de yol açtı.3
Lozan ın seçimi Türkleri istihbarat açısından da
dezavantajlı bir konuma getirdi. İngiliz istihbarat görevlilerince tutulan
birçok rapor, Türklerin bakış açısı konusunda çok ayrıntılı bilgiler
vermekteydi. Ama konferanstaki en önemli katkı İngiliz Haberalma Servisi
tarafından gerçekleştirildi. Türk heyetinin Ankara ile yaptığı çok gizli
telgraf görüşmelerini ele geçiren İngiliz Haberalma Servisi bu telgrafları Lord
Curzon a ulaştırdı. Böylelikle İngilizlerin görüşmeler boyunca Türklerin ne
düşündüklerini ve ne yapmak istediklerini daha iyi değerlendirilmesini sağladı.
Uluslararası ilişkilerde istihbaratın çok büyük yararı olduğuna inanan Winston
Churchill, politikalarını belirlerken istihbarat raporlarına ayrıca önem
verdiğini ifade etmiştir. Bu konuda tıpkı Churchill gibi düşünen Curzon şöyle
diyordu; Yabancı hükümetlerin şifresi kırılan telgrafları, onların
politikalarını ve eylemlerini değerlendirmede kuşkusuz bizim en kıymetli bilgi
kaynağımızdır. 4
Bu açıdan Lozan Konferansı gizli istihbaratın kullanımı
ve değeri konusunda en önemli vaka incelemelerinden biridir. İsmet Paşa nın
tercih ettiği ve Türkler tarafından kullanılan Doğu telgraf hattı İngiltere nin
denetimi altında olduğundan, deşifre edilen telgraflar İngilizlere Türklerin
pazarlık konumunu değerlendirme fırsatı vermişti. Curzon, ele geçirilip İngiliz
Dışişleri Bakanlığı na aktarılan Türk telgraflarını düzenli bir şekilde inceleyerek,
Lozan da İsmet Paşa ve Ankara da Türk Hükümeti nin karşı karşıya bulunduğu
zorlukları öğreniyordu. Böylece Curzon, İsmet Paşa nın konferansın kabul
edebileceği şartlar ile Ankara Hükümeti nin arzuları arasında sıkıştığı
gerçeğinin son derece farkında idi. Konuları nereye kadar zorlayabileceğini
biliyordu. Çünkü Türk heyetinin müzakereleri hangi noktada keseceği konusunda
birinci elden bilgi sahibi idi. Türklerin hangi konularda hassas olduklarını
bizzat Lozan Ankara arasında çekilen Türk telgraflarından öğreniyordu.
Curzon, bu telgraflardan yalnızca Türkiye nin değil,
diğer müttefiklerin politikaları hakkında da bilgi sahibi oluyordu. Bu da onu
güçlü bir konuma yerleştiriyor ve karşı politikalar oluşturmasını
sağlıyordu. İngiltere nin sahip olduğu bilgi
ve verilere bakılırsa, hazırlıkları son derece yetersiz olan Türklere karşı tam
bir üstünlüğe sahip olduklarını söylemek abartılı olmaz.5 İngilizlerin, Türkler arasında çekilen
telgrafların şifrelerini çözerek günü gününe sabah kahvaltı sofralarında
okuduklarını, kendi aralarında değerlendirdiklerini o zamanın İngiltere
Dışişleri Bakanı Churchill, son yıllarda yayınladığı hatıralarında bizzat
anlatmaktadır.6
Tüm bu yan unsurlara rağmen İngiltere, Lozan masasına
hakimâne ve tarihi İngiliz küstahlığı ile oturduğunda esasında çok kötü ve
yılgın bir vaziyetteydi. Nitekim bu durum İngiliz askerî ve politik arşiv
belgeleri ve o günün savaş bakanlığının raporlarında açıkça belirtilmiş ve
içinde bulunduğumuz bu zor durumu çaktırmayın denmiştir. Bunun yanı sıra
İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon, okuduğu Türk telgrafları sayesinde
Türkiye nin içinde bulunduğu zor durumu çok iyi tahlil etti ve kullanmayı
başardı. Türk telgraflarının İngiliz istihbaratının elinden geçip, yetkili
İngiliz makamlarınca değerlendirildikten sonra adımlarını ona göre atmasına
dair, devrin Başbakanı Rauf Bey hatıralarında şunları söyler; Biz Bakanlar
Kurulu olarak, o günlerde ilk iş edindiğimiz Lozan görüşmelerini gece gündüz
gereken hassasiyetle dakikası dakikasına takip ettiğimizden herhangi bir sualin
geç cevaplandırılması bir ihmalimiz kesinlikle söz konusu olamazdı. İsmet Paşa
tarafından bize sorulan şeylerin hiçbirisinin cevabı geciktirilmiyordu. Ancak
henüz barış ile istikrara kavuşturulmamış olan Avrupa da olduğu gibi, memleket
içinde şehirlerarası telefon ve telsiz gibi muhabereyi süratle sağlayan
vasıtaların bulunmadığı o günlerde, bilhassa İsviçre, yani Lozan ile tek
muhabere hattımız, Köstence yolu ile olandı. Bu yol da o sırada duruma hâkim
olan İngilizlerle Fransızların kontrolü altında idi. Şuracıkta söz gelişi
olarak söyleyeyim ki, bu yoldan yaptığımız haberleşmeleri, İngilizlerin
ellerine geçirip, şifrelerini de çözerek okuduklarını, bizzat o zaman ki
İngiltere Dışişleri Bakanı W. Churchill, son yıllarda yayınladığı hatıralarında
anlatmaktadır. Şu halde, Lozan daki heyetimiz başkanlığının benden beklediği
cevapların gecikmesi sebebi, kendiliğinden meydana çıkmış oluyor. 7
Kapitülasyonlar, Dış Borçlar, Patrikhane gibi meselelerde
Türk tarafı ve Ankara çok kararlıdır. Bu da İngiliz istihbaratının ele
geçirdiği ve Curzon tarafından okunan Türk telgraflarından belli oluyor. Ankara
tarafından çekilen telgraflarda, İnönü ye kesinlikle bu konularda taviz
vermemesini, gerekirse görüşmeleri keserek Ankara ya dönmesi talimatını vererek,
ordunun henüz dağılmadığını ve savaşa devam edebilecek güçte olunduğunu
hatırlatıyordu. Bu telgrafları okuyan Curzon, bu konularda daha fazla ileri
gidemeyeceğini anlar ve geri adım atar. Yani anladığımız kadarıyla Lozan da
Lord Curzon u Kapitülasyonlar, Dış Borçlar ve Patrikhane konularında geri adım
attıran ve kendisine Türk tezini kabul ettiren unsur, masada karşısında oturan
Türk heyetinin bu konudaki ısrarı, dik duruşu ve azmi değil, Ankara nın Lord
Curzon tarafından okunduğunu bilmeden Lozan a, İsmet Paşa ya çektiği
telgraflardaki taviz vermez dik duruşu, bu konularda gerekirse savaşı göze alır
halidir. Ne tuhaftır ki, bugünlerde mevzunun bu kısmını bilmeyen bir kısım
çağdaş tarihçiler, araştırmacılar ve yazarlar, bu üç mesele hakkındaki başarıyı
İsmet İnönü ye mâl etmekte ve işin İngilizler tarafından okunan Türk
telgraflarındaki kesin ve net tavrın, İngiliz ve Fransızlar üzerinde nasıl
tesir ettiğini görmezden gelmektedirler.
Lozan Antlaşması görüşmeleri esnasında Ankara ile Lozan
arasında çekilen telgrafların, tıpkı bugünlerde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek in
dinlenmesi gibi deşifre edilerek çözülmesi esasında Türk tarafı açısından bir
skandal ve acziyet ifadesidir. İngiltere heyeti, bu telgrafları okuyarak Türk
heyetinin zaaflarını çok iyi öğrenmiş, nereden ve hangi konularda
saldırabileceğini ve hangi tavizleri kopartabileceğini hesaplayabilmiş ve ona
göre siyaset belirlemiştir. Cennet mekân Sultan Abdülhamit Han ın istihbarata
verdiği önemi eleştiren ve istibdat iftirasını kendisine yakıştıran dar
görüşlü ve sadece eleştirmeyi bilen nasipsiz güruh, gelişmiş bir istihbaratın
ne demek olduğunu bu hadisede acaba anlayabilmiş midir
KAYNAKLAR:
1) İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 371/7903/E11024/27/44,
sayılı tutanak belgesi, 13 Ekim 1922, Curzon dan Harding e
2) Bilal Şimşir, Lozan Telgrafları 1, 1922-23, Ankara Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, 1990, s.15.
3) Rauf Orbay, Rauf Orbay ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz,
2. Cilt, İstanbul, !962, s.53
4) Christopher Andrew ve Jeremy Noakes, İstihbarat ve
Uluslararası İlişkiler 1900 1945, University of Exeter, Exeter, 1987, s.16.
5) Sevtap Demirci, Belgelerle Lozan, s. 62-64, Alfa
Tarih, Birinci Baskı, İstanbul, 2011.
6) Taha Akyol , Ama Hangi Atatürk , s.356-358, Doğan
Kitap, İstanbul 2008
7) Rauf Orbay ın Hatıraları, yakın Tarihimiz, cilt 4, s.
80-83