Gezi krizi, Türk dış politikasını derinden etkilemeye
devam ediyor. Yedi düvele meydan okuma pozisyonuna düşen ya da düşürülen
Türkiye, gelinen aşama itibarıyla çok boyutlu bir baskı ile karşı karşıya.
Bugünlerde son adres Almanya...
Almanya Başbakanı Angela Merkel in Türk iç siyasetine
yönelik büyük ilgisi ve bu kapsamda üst üste yaptığı açıklamalar, buna
verilen sert tepkiler ve ortaya çıkan üslup krizi , hiç kuşkusuz dikkatleri
bir kez daha Türk-Alman ilişkilerine odaklamış durumda.
Hatırlanacağı üzere, Şansölye Merkel göstericilere
uygulanan aşırı şiddet karşısında dehşete düştüğünü söyleyerek, Türkiye nin
Gezi protestolarıyla ilgili tutumunu eleştiren iki çıkış yapmıştı. Merkel in bu
sözleri, ibreyi bir anda Almanya ya çevirmiş ve AB Bakanı Egemen Bağış aynen şu
ifadeleri kullanmıştı: Herhalde daha evvel Türkiye ye itirazlarıyla bilinen
Sarkozy nin başına neler geldiğini Sayın Merkel unuttu. Sayın Merkel de Sarkozy
ile balık tutmak istemiyorsa hesabını kitabını bir kez daha yapmaya, ben
kendisini buradan davet ediyorum. Bağış, ayrıca, Almanya da ırkçı cinayetlere
ilişkin devam eden dava süreçlerine de dikkati çekerek, Sayın Merkel, önce
iğneyi kendine batırsın. Ondan sonra buyursun gelsin çuvaldızı bizim göğsümüze
saplasın demişti.
Bağış, bir anlamda Almanya ya tencere dibin kara,
seninki benden kara demekteydi...
Bunun dışında Bakan Bağış, Almanya nın Hollanda yla
birlikte Türkiye ile AB müzakerelerinde açılması beklenen Bölgesel
Politikalar başlığıyla ilgili müzakereleri engellemesi üzerine de Merkel e
ağır eleştirilerde bulunmuş ve Gezi
üzerinden Türkiye nin Alman iç siyasetinin bir parçası haline
getirilemeyeceğini belirtmişti. Egemen Bağış, duyulan rahatsızlığı ve bu
kapsamda Ankara nın ne tür adımlar atabileceğini de ima etmişti...
Bağış ın bu açıklamalarının ardından mesajı alan
Almanya Dışişleri Bakanlığı, Türkiye nin Berlin Büyükelçisi ni izahat vermesi
için Bakanlık a çağırmış, bunun üzerine Türkiye de aynı şekilde Alman
Büyükelçiyi Bakanlık a çağırmak suretiyle bir misillemede bulunmuştu.
Kriz, Doha da Suriye nin Dostları grubu toplantısı
dolayısıyla bulunan iki bakanın dostluk ve ortaklık ruhu içinde geçtiği
belirtilen görüşmeyle şimdilik dondurulmuş gibi görünüyor. Fakat Gezi olayları
devam ettiği sürece, başta Almanya olmak üzere, birçok Batılı ülke ile bu
türden krizlerin yaşanmaya devam etmesi kaçınılmaz gibi. Hatta yeni
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile daha ılımlı bir görüntü sunan İran bile bu
kervana katılabilir. Bu hususta İran a yönelik Batı nın, özellikle de Almanya nın
verdiği gaz dikkatlerden kaçmıyor...
Dolayısıyla, Gezi üzerinden Ankara ya yönelik izlenen
yeni politikada dikkati çeken husus, ortaya çıkan gerilimin gereğinden fazla
abartılmak suretiyle Türkiye nin demokrasisi ve bu bağlamda halkı ile sorunlu
olduğu tezinin daha da derinleştirilmesi ve genişletilmesi yönünde. Bu
bağlamda, Batı dünyası içerisinde hukuki meşruiyetini ve zeminin kaybetmiş bir
Erdoğan görüntüsü, yeni Türkiye sürecinin tasfiyesi ile eşdeğer görülüyor.
Asıl mesele de zaten burada...
Dış politikada 2009 a kadar yumuşak güce dayalı , daha
istikrarlı bir görüntü çizen fakat daha sonrasında 2011 e doğru aşamalı bir
şekilde farklı bir çizgiye kaymaya başlayan yeni Türkiye, anlaşıldığı kadarıyla
tekrar eksen e çekilmeye çalışılıyor ve bu ihaleyi de Almanya üstlenmiş gibi
görünüyor...
Bu kapsamda Almanya nın elinde güçlü enstrümanlar söz
konusu. Bunların başında da Türkiye-AB süreci, Alman sermayesi ve bunun
uluslararası bağlantıları ile etnik-mezhepsel bazlı fay hatları geliyor.
Düne kadar bölgede Alman İslam ı noktasında etkin
çalışmalar yapan Almanya nın, Aleviler üzerindeki çalışması ve Türk
Aleviliği yerine kendi kontrolünde bir Alman Aleviliği oluşturma gayretleri,
bunu alanda hissettirme çabaları dikkatlerden kaçmıyor. Bu çalışmalar, hiç
kuşkusuz kendisini Türkiye deki Kürt Sorunu nda da göstermiş ve hatta Başbakan
Erdoğan bundan dolayı Almanya yı PKK terör örgütüne destek veren ülkeler
arasında ismen zikretmişti.
Dolayısıyla, mesele bir demokrasi meselesi değil,
Türkiye deki halk hareketleri ne fırsatçı bir yaklaşım ve bundan istifade etme
mevzuudur. Burada belirleyici olan birinci husus da yine dış politikadır.
Nasıl mı Eminim, buna da komplocu yaklaşım diyecek
bazı eleştiriler olacaktır. O zaman hemen şunu sormak istiyorum, düne kadar
Türkiye ye yaklaşmaya çalışan ve hatta Başbakan Erdoğan ın ABD ziyareti öncesi
iki ülke arasındaki stratejik işbirliğini daha da geliştirme noktasında
Stratejik Diyalog Mekanizması nı kuran Almanya ne oldu da bir anda Türkiye ile
krize girdi Değişen nedir Bu hususu sadece iki ülkedeki iç siyaset
kaygılarıyla izaha kalkışmak ne kadar yeterli olur
Peki, bu krizin Başbakan Erdoğan ın Washington ziyareti
sonrasına denk gelmesi sizce ne kadar tesadüftür Hiç düşündünüz mü Bir
sonraki yazımızda bu hususu irdelemeye devam edeceğiz...