EKRANLARA yansıyan kareler romantizm aşılıyor. Gencin

ebeveynden önce ekrandan modellediği birileri var. Sevda hikâyeleri ekranlarda

en alımlı oyuncular tarafından temsil ediliyor. Abartılı rolleri izleyen genç

yürekler için özenti kaçınılmaz. Evliliğin mahrem değeri, film setlerinde en

pespaye repliklerle itibarsızlaştırılıyor. Sevgi ve aşka dair sıradan bir

macera olarak benlikleri ateş yalımı gibi sarıyor. Destansı aşk hikayeleri

ekran yoluyla izleyicinin önüne ulaşılabilir sıradan bir temayla işleniyor.

Reyting artırmak için öylesine çarpıcı vurgularla işlenen duygular izleyici

için evlilik düşüncesini gerçeklik ötesine taşıyor.

Kadın, erkek, çocuklarla teşekkül olan aile geleneğinin

anlamından önce gençleri saran romantizm evliliklere damgasını vuruyor.

Özendirilen duygusallık içinde girilen tünelinin ucundan ışık sızmıyor. Hayali

referanslarla beslenen gençlerin evlilik düşleri bu yönde gelişiyor.

Evlendikten bir süre sonra aradaki sevginin doğal olarak azalmasıyla hayal

kırıklığı kaçınılmaz. Bu gerçeklik karşısında dayanışma ve direnme yerine

kırılgan yapılarıyla kaçmak en çok tercih edilen yol.

Romantizmin bugünkü evliliklerde bir karşılığı da

egodur.  Bir bakıma o güne kadar

eğitimden geçirilmemiş bir ego vardır. Duygusal serüvenin evlilikle bitmesi gerektiği

halde, evliliğin anlamı sevda macerasının yanında olması gereken yerde değil.

Evlilik müşterek bir hayattır. Artık iki ego vardır.

Karşılıklı olarak birbirinin egosunu gözetmek evliliği sağlamlaştırır. Ancak bu

egosunu kılavuz edinmeyenler içindir. Yani egosunu eşi için bir imtihan aracına

dönüştürmeyenler için geçerlidir. Katlanılması gereken, birbirinden farklı

yetişme tarzları, kişilik, cinsiyet ve evliliğe yüklenen anlam gibi bir çok

dinamik etkisinde kalan çiftlerin birbirlerinin rollerine anlayış gösterme

becerisi geliştirmeleri gerekir.

Bu dört etkene eklenen, kendini beğenme ve kendini

merkeze almak gibi sapmalar, eşlerden bir taraf için dergah çilesi ne dönüşür.

Her eş bu zorluğa katlanamayabilir. Bir tarafın evliliği kendi merkezinde döndürmeye

çalışmasına öfke duyar ancak maraza çıkmasın diye sineye çektikleri görülür.

Kadın açısından ego abartısı; kendini ailenin merkezine

koyan ve aynı zamanda kişilik bozukluğunun da eklendiği bir otorite alanıdır.

Bu hegemonyayı kabullenme düzeyine göre çatışma çıkar ya da üzeri örtülmüş bir

gerilim yaşanır. Erkeğin kadından beklentileri ve talepleri görmezden gelinir.

Erkek zaaflarından dolayı üzerini örtüğü kaçamak yollara başvurabilir. Bu tür

evlerde çocuklarda kaygı bozukluğu ve takıntılar ortaya çıkabilir. Bazen

mükemmeliyetçi olarak kabullenilen bu tip anne tutumu, aslında kontrol

edilemeyen egonun estirdiği terördür.

Erkeğin ego merkezli kişiliğini evde hâkim kılmasıyla

evde tam bir despotizm yaşanır. Ataerkil gelenek üzerinden estirdiği referanslar

çoğu zaman üzeri örtülmüş egoya işaret eder.

Evlilik kadar insanın varlığını diri tutan bir müessese

olamaz. Aile denilen örgütlenme biçimi onu oluşturan bireyler tarafından

sürdürülebilir olması için bir anlayışa ihtiyaç vardır.

Ekrana yansıyan gerçeklik mecaz algısı oluşturuyor.

İnsana dair ne kadar gizem varsa görünür olduktan sonra tılsımı bozuyor.

Evlilik en çok etkilenen kültürel dinamik. Ekranın sevda hikayeleri seyirciyi

en çok başına toplarken öte yandan kültürel dönüşüme ivme kazandırıyor.

Yusuf Peygamberin dilinden dökülen ben nefsimi temize

çıkarmam, çünkü nefs ancak kötülüğü emreder ayeti eşler arası çatışmalarda çok

önemli bir kılavuz niteliğinde.

BOŞANMADAN ÖNCE

EGONUZU DİZGİNLEYİN

GENÇLERDE yaşanan kültürel kırılma üzerinden bir bebeklik

analizine girelim. Bebek çağlarda benlik ego etrafında döner. Anne, bebeğin

egosunun emir eridir. Bebek bütün donanımıyla nefsten ibarettir. Çocukluk

dönemleri çevresiyle iletişiminde egosunu kollamak onun için tartışılmaz bir

konudur. Ergenlik yaşına kadar devam eden bu fıtrat yapısı, aşama aşama

gelişerek çevresini fark etmeye başlar. Sosyal ilişkiler kurdukça insanlardan

bir şeyler öğrenir.  Empati duygusu gelişir,

anlam veremediği tutumlara karşı sabır geliştirir.

Evliliğe kadar egosunu şımarık bir çocuk gibi besleyen

eşlerin anlaşmazlığa düşmesi bu anlamda kaçınılmazdır. Ayrı dünyalardan gelen,

farklı yetişme ortamlarında yetişen çiftlerin her konuda paylaşmaları gereken

birliktelikte mutabık olamamaları normaldir. Eşler arasında anlaşmazlıkta taraflar birbirini değiştirmeye çalışırlar.

Değişmesi gerekenin kendileri değil muhatabı olduğunu ifade ederler. Genellikle

muhataba atfedilen bir hata vardır. Bu hata üzerinden aşırı genelleme yapılır.

Evlilik sorunu artık bir tarafın karşı tarafı suçlayarak egosunu tatmin ettiği

bir çıkmaza girer. Bazı evlilik sorunlarına baktığımızda kadın erkeği

dizginlemeye çalışıyor. Kıskançlıktan öte sınırları tanımlanmamış bir egoyla

kocasının kendisine mutlak itaatini öngördüğüne şahit olmaktayız.

Bekârlık egosunun evliliğe taşınması bir bakıma kişi için

bir fırsattır. Çünkü eşler birbirini memnun etmek için empati kuracak ve

anlayış göstereceklerdir.

EGO EVLİLİĞİ

ŞEKİLLENDİRİR

AYNAYA baktığınızda ikizinizi karşınızda görürsünüz.

Gördüğünüz ikiziniz değil yansımanızdır. Gerçekte içinizde saklı bir ikiziniz

vardır. Baş gözüyle görme imkanınız yoktur. Teknolojiye umut bağlayan insanın

hiçbir ileri teknikle görmesi mümkün olmayan bu gücün adı nefstir.

Egonun alt ve üst katmanlarının üzerinde durmadan insan

ilişkileri üzerinden baktığımızda konuyu daha iyi anlayabiliriz. Nefs ya da ego

adına ne derseniz deyin şekillenmeye biçimlenmesi gereken içimizdeki aygırdır.

Eşler arasında ortaya çıkan talepler ve çatışmalar, kendini gizleyen nefsin

tuzaklarıdır.

Ego kadar göremediğiniz bir başka ikizimiz daha vardır.

Kendi nin öteki adı nefstir. Kendi kelimesi yani nefs insana yerleşmiş

desiselerin beslendiği bir gizil güçtür. İnsanda gizlenmiş ve bizzat kendisi

olan bir dinamik olan egonun farkında olmak evlilikte öncelikle bilinmesi

gereken bir duyarlıktır.

İnsan insana yüktür. Evlilikte egosu ağır basan taraf eşi

üzerine çöker. Evliliğin egoyu dizginlemesi büyük bir hikmettir.

Ego denilen öteki benimiz için henüz bir ayna icat edilmedi.

Bu nedenle yaşadığı sorunların telafisi için fiziği üzerinde düzeltmeler yapar.

Bir dostumla ego üzerine konuşurken ben nefsimle otuz beş yaşında tanıştım

dedi. Geç kalmadan öteki önceliklerimizden önce tanışmamız gereken ego bizi bir

çok sorundan kurtaran bir bilince taşır.