Bölgemizde bugünlerde tüm dengeleri sarsacak değişimler yaşanıyor. Batı ile orta yolu bulan İran bölgede Türkiye’nin 2 yıl önceki rolüne soyunmaya hazırlanıyor. Türkiye’nin Suriye rejimi ile barışması konusunda arabuluculuk yapabileceklerini bile söylüyorlar. Bugüne kadar gerilimlerin tarafı olan İran’ın bu tarz bir role bürüneceği daha önceden kimsenin aklına bile gelmezdi. Ama İran eski sert politikalarını da bir kenara itmiyor. Batı bölgede rahatsız olduğu Kaide gibi örgütlere karşı İran’ı kullanma kararı aldı. İran’ın artacak etkisi ise şimdiden başta İsrail ve Suudi Arabistan’ı yakınlaştırmanın ötesinde, ikilinin İran’a karşı kanlı planlar yapmasına neden oluyor. Yani ABD’nin öncülüğünde Ortadoğu’da estirilen barış rüzgârlarını hiç de iyi bir son beklemiyor. Suriye’de iç savaşın devam etmesinin en büyük menfaatleri olduğunu söylemekten çekinmeyen Batılı ülkeler, bölgede daha büyük bir kargaşa çıkarma peşindeler.

Türkiye’nin eski rolünün İran’a verilmesi ile ortaya çıkan rol kapma, bugünlerde Batılı ülkelerde de kendini gösteriyor. Öyle ki eskiden Ortadoğu’da işgalden işgale koşan ABD bugün sözüm ona Ortadoğu barış sürecinin en azılı takipçisi konumunda. ABD’nin eski agresif politikalarını ise görünen o ki Fransa üstlenmiş durumda. Fransa’nın geçen hafta Orta Afrika Cumhuriyeti’ne 1000 kişilik ek asker gönderme kararı ile başlayan tartışma, en son Cuma günü Fransa’nın büyükelçisini çekme kararı ile iyice alevlendi. Şimdi tüm dünya Mali’de emperyalist köklerinden ve dostlarından aldığı güçle işgali gerçekleştiren Fransa’nın yeni bir işgale ne zaman girişeceğini bekliyor.

Fransa’nın Dönüşümü

Çok değil 10 yıl önce ABD’nin Irak işgaline en fazla karşıt olan ülke Fransa’ydı. Afrika kıtasında ise düzenin kollayıcısı gibi bir imaja sahipti. Hatta ve hatta Filistin meselesinde bile İsrail ve ABD’nin arzu ettiği yerde durmuyor, bazı Filistin taraftarlarına kapılarını açmaktan çekinmiyordu. Fransa’nın bu noktada dönüşümü ise Sarkozy döneminde başladı ve bugün Hollande da solcu kimliğine rağmen Sarkozy’yi aratmıyor. Fransa ilk önce Arap Baharı sürecinde protestoların ortaya çıktığı Libya’da Kaddafi’ye karşı tüm Batılı ülkelere liderlik ederek Libya’daki düzeni alt üst etti. Suriye’de de en başından bu yana hep müdahale etme tarafında yer aldı. Yetmedi Mali’ye müdahalede bulundu ve yine İran ve Suriye ile görüşmeler konusunda en sert tavır takınan ülke olarak kendisini konumlandırdı. Şimdi ise Orta Afrika Cumhuriyeti’ne düzeni yeniden tesis etme adına asker gönderme arzusunda ve gelişmeler Mali müdahalesi esnasındaki gelişmelere çok benziyor.

Fransa İçi İslam Düşmanlığı

Batı’da işgalci aktörler yer değiştirse de işgal sebepleri genellikle değişmiyor. Fransa da ABD’nin bir zamanlar yaptığı gibi müdahalenin ikna sürecini İslam düşmanlığı üzerine kuruyor. Aynı yöntem Mali’de de izlenmişti. Her ne kadar birçok yorumcu, Fransa içi İslam karşıtlığını Fransa’nın kolonyal geleneği sonucu birçok Müslüman vatandaşa sahip olması ve bu vatandaşların radikal örgütlerde yer almalarına dayandırsa da bu durum bizlere pek ikna edici gelmiyor. Bugün sadece Fransa’da değil tüm Batı dünyasında uzun süredir devam eden anti-İslam propagandalarının bir sonucu olarak İslam düşmanlığı sosyal tabanda karşılığını buluyor olabilir. Ancak burada asıl sorun siyasilerin takip ettikleri saldırgan politikalar karşısında halkı bu yolla ikna etmeye çalışmalarıdır. Bu doğrultuda sol anlayışın eşitlikçi ve anti-emperyalist iddiaları ile iktidara gelen Hollande’ın takip ettiği yol sadece ulusal ve uluslararası çapta değil parti içinde bile büyük eleştirilere neden oluyor.

Yeni Bir Müdahale Yolda mı

Fransız Dışişleri Bakanı Fabius, Le Figaro gazetesine verdiği röportajda, İslamcı isyancıların çökerttiği devletin kurtarılması adına daha fazla eylemsiz kalınmasının pişmanlık yaratacağından bahsediyordu. Bu doğrultuda şiddet, soykırım, tecavüz gibi her türlü insanlık suçunun ortaya çıktığı çatışmaların ortadan kaldırılması adına müdahalenin gerekliliğine gönderme yapılıyor. Üstelik birçoğu da bu defa işin Mali’den daha kolay olacağını dile getirmekten çekinmiyor. Amaç İslamcı Seleka isyancılarına engel olarak tamamen insani bir müdahalede bulunarak ülkede düzeni yeniden sağlamak imiş. Sanki daha önce Güney Afrika’ya yakın olan ülke yönetimini devirmek için isyancı dediklerine kendileri yardım etmediler. Kısaca görünen o ki Batı sömürü halkalarına bir yenisini daha eklemek için Fransa liderliğinde kolları sıvamış görünüyor. Bazıları Fransa’nın bu yeni saldırgan dış politikasını ABD’nin dünyadaki daralan etki gücüne bağlıyorlar. Ama galiba müdahalelerde Güvenlik Konseyi’nin onayının alınması ve en büyük maddi desteğin sağlanmasında ABD’nin rolü unutuluyor. Batı kendi içerisinde çatışmıyor, sadece rol değişikliğine gidiyor.