General Herzl Halevy

Hâlihazırdaki İsrail Askeri İstihbarat Şefi

2011 den bugüne bölgede yaşanan olayların İsrail i daha

istikrarlı ve güvenli kıldığı bir gerçek. Bazı pragmatik Sünni ülkelerin

çıkarları da şu an bizim çıkarlarımızla örtüşüyor. Bu ilginç bir gelişme ve

bunda birçok fırsatlar var.

Moşe Ya lon

Geçtiğimiz günlerde görevini Avidgor Libermann a devreden

İsrail Başbakan Yardımcısı.

Suriye nin yeniden birleşik bir devlet haline gelmesi

artık imkânsız. Bizim için Suriye artık omlet olmuş bir yumurta gibi.

Arap Baharı denilen 5,5 yıllık sürecin bakiyesi, Siyonist

çete üyelerinin işte bu cümlelerinde gizliydi.

İsrail in güvenliği, İsrail in istikrarı. Bunun

karşılığında da tabii olarak İslam âleminin istikrarsızlığı, Müslüman

topraklarının da güvensizliği. Kaosa ve anarşiye teslim edilmiş bir coğrafya.

Harabeye dönen şehirler. Kan deryası haline gelen sokaklar. Parçalara ayrılan

ülkeler. Evini ve yurdunu terk etmiş, mülteci olmuş bir ümmet. Arzuladıkları

şey tam da buydu. 

***

Her şey, ülkesindeki açlığa ve yoksulluğa karşı isyan

eden Tunuslu bir gencin kendisini yakmasıyla başlamıştı.

Çakan ateşle sözüm ona zalim diktatörlükler yıkılacak,

köhnemiş sistemler çökecek, işbirlikçi yöneticiler hesap verecekti. Fakat geçen

5,5 yılın ardından, o köhnemiş sistemler cilalandı, parlatıldı ve yeniden

önümüze kondu.

İşte o Tunus bıçak sırtında bugün.

Nahda lideri Raşit Gannuşi, ülkesinde herhangi bir

çatışma yaşanmaması için çırpındıkça çırpınıyor. Libya yedi parçaya bölündü.

Muammer Kaddafi linç edilerek öldürüldü. Kaddafi nin ardından ülkede nizam,

intizam kalmadı.

Eline silahı geçiren otoritesini ilan ediyor. Ölen de,

öldüren de Müslüman. Petrol kuyuları üzerinde güç savaşları yaşanıyor.

Libyalılar kurtuluşu Avrupa ülkelerine kaçmakta arıyor. Çoğu da Akdeniz in

karanlık sularında can veriyor.

***

Mısır da Hüsnü Mübarek hayli kolay sayılabilecek bir

yöntemle devrildi.

Hâlbuki aynı Mübarek kırk yıl ülkesini demir yumrukla

yönetebilmişti. Kırk yıl boyunca astığı astık, kestiği kestikti. Bir yıllık

geçiş döneminin ardından, İhvan-ı Müslimin hareketi tarihinde ilk kez seçimlere

girdi.

Muhammed Mursî kıl payı farkla Cumhurbaşkanı olmuştu.

Hepimiz sevinmiş, hepimiz umutlanmıştık o gün.

Lâkin henüz birinci yılını bile doldurmadan, Mursi nin ne

kadar da yalnız olduğu ortaya çıktı.

Petro dolar zengini Arap rejimleri darbecilerin

finansörüydü.

Miting meydanlarında Rabia işareti yapmaktan, Mursî

afişlerini de oya tahvil etmekten öteye gidemeyen AKP li yöneticiler ise, o

finansörlerle gayet sıkı fıkıydı.

Neticede Mursî ve İhvan-ı Müslimin önderleri tüm dünyanın

gözleri önünde hapsedildi.

Meydana gelen olaylarda İhvân mensubu binlerce insan

öldürüldü. Evet, İhvan eline silah almayarak büyük bir iş başardı. Ancak bir

asırdır ilmek ilmek örülen emeklerin heba edilmesine engel olamadı. Böylece

Mısır, yeniden çağımızın bir başka firavununa teslim edildi.

***

Türkiye ile arasında yaklaşık 900 kilometre kara sınırı

bulunan Suriye de yaşananlar ise, Arap Baharı nın etkilediği ülkeler arasında

en dramatik olanıydı. 2011 Nisan ında, olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı

henüz üç haneli rakamlara ulaşmamıştı.

Tam da bu sıralarda CIA Başkanı Leon Panetta, gizli bir

ziyaretle Ankara ya geldi ve beş gün boyunca başkentte âdeta kamp kurdu.

Söz konusu sınır bölgesine başta John Mc Cain ve Joe

Lieberman olmak üzere, Amerikalı senatörlerin biri geldi, biri gitti.

Suriye, 21. asrın gördüğü en büyük iç savaşlardan birine

hazırlanıyordu.

Henüz iç savaşın ilk aylarında, ateşkes ve arabuluculuk

teklifiyle Suriye ye giden Genel Başkan Mustafa Kamalak liderliğindeki Saadet

Partisi heyeti bile, iktidar medyası tarafından Esetçi olarak yaftalanmaktan

kurtulamadı.

Akıllar tutulmuş, gözler kör olmuş, idrakler bozulmuştu.

O vakitler AKP elitleri, Amerikalı dostlarından aldığı

işaretle, Eset yönetiminin birkaç hafta içinde devrileceğini söylüyor, en

yetkili ağızlar Emevi Camii nde namaz kılınacağını haykırıyordu.

Oysa Suriye zaten İslam toprağıydı, kardeş ülkeydi. İç

savaş başlayana kadar, Şam medreselerine yolu düşmeyene İslam âlimi bile

denmiyordu. Suriye rejiminin de mahiyet bakımından bölgedeki diğer

diktatörlüklerden hiçbir farkı yoktu.

Suriye iç savaşı bugünlerde 5. yılını doldurdu. 5 yılda

hepsi de birbiriyle savaşan türlü türlü örgütler üretildi. Sınır şehirlerimize

füzeler ve roketler düştü. En büyük şehirlerimizde Suriye menşeli bombalar

patladı, onlarca canımız gitti.

Tıpkı Libya da olduğu gibi, Suriye de de ölen de, öldüren

de Müslüman dı.

Bunun yanında ülke, Amerika ve Rusya gibi şer odaklarının

atış poligonu haline getirildi.

Altı yüz bine yakın insan hayatını kaybetti. Nüfusun

yarısı vatanından oldu. Kalan yarısı da ölümlerden ölüm beğeniyor. 

***

Oysa günümüzün Müslüman coğrafyasında, Batılılar tarafından

desteklenen diktatörlere karşı girişilecek hiçbir silahlı mücadeleden netice

alınması mümkün değildi.

Çünkü bu coğrafya yüz yıl önce böyle planlanmış ve bu

günler için kurgulanmıştı.

Müslüman halklar on yıllar boyunca işbirlikçi

yönetimlerce ya cahil bırakılmış, ya da dinleri ve kültürleri unutturularak

yozlaştırılmıştı.

Bu coğrafyada kendi zalim yöneticilerine karşı başlatılan

silahlı kalkışma eylemlerinin ancak ve ancak daha çok ölüm ve daha çok zulüm

getireceği açıktı.

Üstelik bunca yıkımın ardından İslami hareketlerin de yüz

yıllık birikimlerinin berhava edileceği bilinmeliydi.

Başımıza çorap örülmek istenmiş ve başarılmıştı. Zaten

vakti zamanında Büyük Ortadoğu Projesi diye pazarlanan şey de buydu.

Hâlbuki Müslüman coğrafyasındaki İslami hareketlerin

izlemeleri gereken tek yol; silahlı isyanlar yerine, içinde yaşadıkları

toplumun tamamının kalplerini fethetme yolu olmalıydı.

Cahil bırakılan, şuursuzlaştırılan ve yozlaşan geniş halk

yığınları, şuurlu Müslümanlar tarafından güzel ahlâkla tanıştırılmalı

Hayatın her alanında iyi örnek olunmalı

O yığınlara gerçek kimlikleri hatırlatılmalı

Kalpler fethedilmeli ve Siyonist rejim adı altında ete

kemiğe bürünen asıl düşmanın üzerine de, öyle yürünmeliydi.

Özlenen ve beklenen adalet çağı ancak böyle

başlatılabilirdi

Yeni bir dünya ancak böyle kurulabilirdi

Müslümanlar olarak arzuladığımız ahiret saadeti de, ancak

böyle kazanılırdı.

Ve fakat idarecilerimiz ferasetsiz olunca, bizim

bahtımıza da sadece hicran düştü.