Bugünün yaşananlarına, geçmişte yaşanmışlardan örnekleyerek bakmak, çözmeye ve anlamaya çalışmak kolay ve zevkli olduğundan, bu metodu zaman zaman biz de tercih ederiz. Şimdi yazacağımız gibi...
Geçtiğimiz günlerde Sabah Gazetesi yazarlarından Yavuz Donat’ın sütununda bir anekdot olarak karşımıza çıkınca o “ünlü konu”, bizim de müdahil olmamız şart oldu, dedik.
Turan Güneş’ten duyduğunu anlatmış Yavuz Donat. İsmet Paşa asker kaçağıdır, diyen kasabalıya, hem paşa diyorsun, hem asker kaçağı; nasıl olacak bu iş, dediğini...
Babası, İsmet Paşa’nın valisi, milletvekili ve bakanı olduğundan bu tür siyasi konuları en iyi bilen gazetecilerimizden Mehmet Barlas’ın, Turan Güneş’e 1946-80 yılları arasını anlattırdığı röportajından sürelim izi.
Turan Güneş,
1950 seçim kampanyasında bir kasaba politikacısından bu iddianın duyulduğunu, ağzı laf yapan mahalli demokratlara da neden böyle konuştuklarını sorduğunda ise, “Biz cahil adamız. İsmet Paşa’ya ancak bu şekilde muhalefet yapabiliyoruz” cevabını aldığını anlatmış.
Turan Güneş’in 1947’den 54’e kadar DP’li olduğunu hatırlatarak 1950 yılına şöyle bir bakalım.
1938’e kadar çeşitli başbakanlık devirlerinden sonra 12 yıl Cumhurbaşkanı olarak siyasetin merkezinde durmuş bir İsmet Paşa’ya sorulacak hiç mi sorusu yoktu muhalif demokrat köylülerin, kasabalıların, şehirlilerin .. Neden 1950 yılına gelindiğinde askerlik uzmanı kesilmiş olsunlar
1921 yılında kalmış İsmet Paşa’nın askerlik günlerini, otuz yıl sonraya niçin taşısın insanlar
“İsmet Paşa asker kaçağıdır!”
Günümüzün tabiriyle söylersek, bir algı operasyonu yapmıştır bu cümle ile CHP’liler ve kalemşorları.
Bu cümleyi yayarak, İsmet Paşa’ya, çektirdiği eziyetlerin, uygulattığı zulümlerin hesabının sorulması ve dolayısıyla demokrasi ortamında yok olup gitmesi engellenmiştir.
Kurtuluş savaşını neredeyse iki İnönü zaferine endeksleyen CHP’nin o günkü üst aklını, böyle bir propaganda usulü buldukları ve İsmet Paşa’yı halkın muhalefetinden kurtardıkları için çok çok kutlamalı sosyologlarımız.
Şiirler dahi yazarak tarihin kaydına aldırdığımız o İsmet Paşa icraatlarının hesabı, ancak böyle bir kasabalı suçlamasını yaymakla siyaset sahnesinden kaçırabilirlerdi; bu yapıldı.
İsmet Özel ağabeyimizin “Amentü” şiirini analım burada.
“Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur”
Bir diyecekleri olmalıydı bu konuda İsmet Paşacıların. Biliyorlardıki akıllarına gelen, kendilerini de tatmin etmeyecek. Lakin sığındıkları bir mazeretleri vardı yine de...
İsmet Paşa bizi harbe sokmadı!
Millet, aman aman hemen harbe girelim mi demiş Ya da kimin böyle bir talebi olmuş resmi müesseselerden
Bir saldırıya mı uğramıştık
Yoksa yeni Enver Paşalarımız yeni Alman gemilerine binecekti de İsmet Paşa mı engel oldu
Babanı aç bıraktım ama, seni yetim bırakmadım. Böyle de demiş İsmet Paşa. Karneli ekmek günlerini savunurken... Harbe sokulmamamızın bedeli karneli ekmek günleri neden olsun Ürettik ama yetmedi, savunmasını duymadık da...
Bugün yaşadığımız algı operasyonlarının geçmişteki versiyonlarını iyi bilirsek, kendi korunmamızı sağlayabiliriz, tezimizi işlemeye devam edelim.
Yalnız Turan Güneş’in kasabalarında, şehirlerinde konuşulmadı bu İsmet Paşa’nın askerlik problemi. Biz de Konya topraklarında işlendiğini aynı konunun çok duyduk.
60’lı yıllarda rahmetli Baba’mın arkadaşlarından, Koca Yusuf adıyla maruf bir Sümerbank bekçisinden dinlemiştim.
Konya mitinginde demişti koca Yusuf amca, İsmet Paşa celalleniverdi. Benim askerim yok mu hiç aranızda Benimle askerlik yapan arkadaşım yok mu bu toplulukta
Kelimelerini tam hatırlayamam ama, demokrat taraftarları, seçmenleri suçlamasına itiraz etmiştim Koca Yusuf amcamın.
Başkalarına bakarak böyle bir konuyu ortaya atmak yanlıştı, diyorsun. Ama diğer demokrat partililer de size doğru dönerek, konuşulmamalıydı diyorlar. Bu konuyu biz gündem yapmadık diyorsanız, o zaman kim yaptı kim yararlanıyorsa o mu
Hemşehrisine “Yahu Hasan, koca İsmet Paşa asker kaçağı olur mu be” dedim diyen profesör Turan Güneş’e neden şöyle demediniz diye sormamıştır sayın Mehmet Barlas: “Yahu Hasan, İsmet Paşa’nın tenkit edilecek bir icraatını mı bulamadın Tabutluklarını filan duymamış olamayacağınıza göre... Ya da vergi memurlarının sırtınızda şaklayan kırbaçlarını...”
Profesör Turan Güneş’i Yavuz Donat ve Mehmet Barlas, İsmet Paşacılığıyla tanımış ve yazıyor olabilirler. Biz de bildiğimizi yazalım.
Yassıada’ya tanık olarak çağırılan profesör Turan Güneş. 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili diyeceklerinin olduğunu ve sorumluluğunu yerine getirmek istediğini bildirmiş olmalı mahkeme heyetine.
İşte anlattıkları...
“Bir gün Meclis koridorlarında şimdi ismini hatırlayamayacağım bir mebus arkadaş 6-7 Eylül hadiselerinin milli itibarımızı ne derece sarstığını anlatıyordu. O sırada oradan geçmekte olan o zamanki Dışişleri vekili Fatin Rüştü Zorlu durdu: “İlzam ediyorsunuz. Bilakis Londra’da bu hadiselerin cereyanından sonra çok daha kuvvetli oldum, dedi.”
Anlatanın kim olduğunu unutmak ve fakat ne anlattığını unutmamak... Turan Güneş’e mahsus olmalı.
İdam edilen o Dışişleri vekiline, Turan Güneş’in anlattıkları doğru mudur, diye sorulmuş mu, sorulmuşsa ne cevap alınmıştır, bilmiyoruz.
Bir milletvekili, ayrı partilerde olsalar da, aynı Meclis’in çatısı altında yaşadıkları saatler hatırlandığında, birinin idamı yoluna nasıl böyle bir taş döşeme ihalesini üstlenebilir, sorusuna getirmez mi akıllara
Profesör Turan Güneş’i biz de böyle biliriz, deyip algı gücünü anlattığımız bu konuyu bitiremeyiz. Günümüzdeki misalimize de bir bakalım.
İstanbul’un fethini Yenikapı sahilinde kutlayan AKP medyası ve taraftarları, neden iki twiti konu eden yazılar yazdılar ve okudular günlerce ( M. Altıoklar ve Prof. Dr. E. Bardakçıoğlu’nun kustukları...)
O iki twiti bulmak ve duyurmak için kaç bin twit okumuşlardır Yahut o insanları, zehir hafiye Faruk Sükan’ın deyimiyle söylersek, nefes alışlarına kadar mı takip ediyordular
Yenikapı’da Fetih programı yapan hükümet partisinin köşecileri, katipleri, yazıcıları sapık maksatlı iki twiti günlerce yazarak, acaba neyin yazılmasını ve konuşulmasını engellemişlerdir
Bu kutlamalar, içimizden yeni bir Yahya Kemal çıkartmaya ve ona “İstanbul’un fethini gören Üsküdar” şiirini yazdırtmaya teşvik yüklü müdür
Bu kutlamalar, insanımıza İstanbul’u sevdirmeye yönelikse, neden şehrimizin yöneticileri nasiplenmiyor bu sevgi dağıtımından Otopark insanları olduk, sokaklarımızı, caddelerimizi, mahallelerimizi unuttuk.
İçinde yaşadığımız İstanbul’un fethini Yenikapı’da denizi doldurarak elde edilmiş bir alanda ancak kutlayabiliyorsak, fethettiğimiz İstanbul’u kaybetmekle, yok etmekle suçlamayacaklar mı bizi
Yani AKP’nin algıcılarını, varsa üst akılcılarını demek istedik...
KAT ALANLAR VE KATLANANLAR
Hayat dergisinin 1961 yılının Ocak sonu sayısına aittir bu resim.
Hepsi de fotoğraflı Uludağ’dan kayanlar, Avrupa aristokratlarından evlenenler, resim yapan kedi haberlerinin hemen yanındaydı.
Bir yaprak sonrasında da o Hayat dergisinin, “Hazreti Muhammed’in hayatı” tefrikası vardı. Yazan Raymond Lerouge... Onbeş gün sonra da Ramazan başlayacak..
Adına haber yazılan Bayan Eskenazi kimdir Niçin kendilerine yakın, yeni ve büyük apartmandan bir kat istemektedir Oturduğu sokak hangi sokaktırki, uzak apartmanlardan kat isteği yapmamaktadır
Bayan Eskenazi kiracı olarak oturmaktan niçin sıkılmıştır Bazan, mesela iki günde bir olabilir, kocasına şu katı isterim, diye tutturması, para harcatmak zevki tatmak istemesinden midir
Sonra anlaşılıyor her şey!
Vay be dedirtiyor insana. Ne bankalar, ne ikramiye müdürleri varmış. Bayan Eskenazi’nin arzusu onlara malûm oluyormuş.
Sosyete dergisi diye anılan o Hayat dergisini alanlar, bu haberi okuduklarında, bizim gibi değil canım, yahudi ama içi temiz olduğundan... Gibi cümleler kurmuşlar mıdır birbirlerine