Gazetemizin ilaveler editörü olmam vesilesiyle, zaman zaman Anadolu’da çalışmalar yapıyorum, esnafın, işadamlarının, sektör temsilcilerinin sıkıntılarını ve umutlarını paylaşıyorum. Kabul etmeliyiz ki, Ankara veya İstanbul’dan kuşbakışı olarak Anadolu’nun problemleri net bir şekilde görülmüyor.

Ankara’da yönetim mekanizmasının başında bulunanlar, ellerine gelen rakamlar üzerinden genel ekonomik çıkarımlar yaparak, Türkiye’nin tamamının doğru yolda, ekonominin güllük gülistanlık olduğu tezlerini mırıldanıyorlar. Oysa Anadolu vilayetlerinden ne kadar uzaklaşırsanız, esnafın, işadamının derdini gözetleyebilmeniz, anlayabilmeniz, problemlere çare üretebilmeniz zor oluyor. Kaç gündür, İstanbul’da yaşanan Gezi Parkı eylemleriyle ilgili haberler tüm gazetelerimizi, televizyonlarımızı kuşatmış durumda. Birkaç gün bulunduğum Konya’da bu olaylar, hiç kimsenin umurunda bile değildi. Çünkü esnaf, eline geçecek üç kuruşluk tahsilâtın, ödeyeceği borçlarının derdindeydi. Çünkü eskilerin deyimiyle, “Canınızı acıtan şey, sizin için en önemli şeydir…” İrili ufaklı konuştuğumuz tüm Konya esnafı, işadamı, piyasaların daralmasından, iş yapsalar bile karşılaştıkları tahsilât problemlerinden bahsettiler. Piyasada müthiş bir nakit sıkıntısı, nakit döngüsü sıkıntısı var. İnsanların zihinlerini şekillendiren, reklâmlarla, pazarlama yöntemleriyle, cezp edici yönleriyle beyinlere enjekte edilen, “kredi kullanma” avantajları, kelimenin tam anlamıyla piyasaları tıkamış ve altüst etmiş durumda. Kimisinin ev, kimisinin araba, kimisinin kredi kartı borcu var. Herkes bankalara borçlu durumda. Aybaşında bir ceplerine giren para, diğer ceplerinden bankalara hortumlanıyor. Deyim yerindeyse, bankalar piyasaları ve insanları yasal şekilde haraca kesmiş oluyorlar. Bu daralmışlık içinde iş yapmaya kalkışan esnafın durumu ise gerçekten perişan durumda. Yaptıkları işin karşılığını alabileceklerinden endişeli şekilde, gelecek müşterilerini bekliyorlar.

Gazetemiz düzeltmenlerinden İsmet Sayıcı ve  Yeni Devir Gazetemizin muhabiri Cemal Günbat ile gittiğimiz her noktada, bu tür sıkıntıları yaşayan insanları dinleyerek, makro ekonomik politikalar üzerinden “Güzellemeler” yapanlara rahmet okuduk.

Geçtiğimiz sene, ilavemizde değerlendirdiğimiz birkaç firmamızın iflas etmiş olması da, piyasalardaki problemlerin büyüklüğüne işaret ediyordu. Hatta bu firmalardan birisi, özel hastaneydi… Özel hastanelerin son dönemdeki hızlı yükselişi ve karlılık oranının en yüksek olduğu sektörlerin başını çekmesi bile, bu hastanemizin batışına engel olamamıştı.

İstanbul gibi, sıkıcı, boğucu metropolden bir başka şehre gittiğinizde, ilk başta “şehrin sizi yormadığı” gerçeğiyle karşılaşıyorsunuz. Konya sizi yormuyor… Sıkmıyor… Bunaltmıyor… Bir noktadan bir noktaya en geç 15 dakika içinde intikal etmenin keyfini yaşıyorsunuz. Diğer yandan Mevlana Hazretlerinin şehrin üstüne sinen manevi dokusu da, sizleri ferahlatıyor.

Her şehrin kendisine has karakteristik özellikleri vardır elbette… Bunu bulabilmek, yaşayabilmek, analitik olarak farkına varabilmek için, belli bir süre orada bulunmak gerekir.

Bizim izlenimlerimiz birkaç günlük…

Ama yine de Konya, bozkırın göbeğinde bir medeniyet şehri olarak dikkat çekiyor.

Türkiye’nin hazin gerçeklerini anlayabilmek için, aslında Anadolu’nun nabzını tutmak gerek. Anadolu’ya yüzümüzü çevirip, Anadolu insanının dertlerine kulak vermek gerek.