ABD de yapılan seçimler (Temsilciler Meclisi, Kongre ve Valilik), Fil (Cumhuriyetçiler) ile Katır (Demokratlar) arasında temsil dengesini değiştirirken, neocon ideolojisinin azgın savunucuları "Bush çetesi" içinde çözülmeleri, daha doğrusu, kaçışları da beraberinde getirdi. R. Perle, nam-ı diğer "karanlıklar prensi" gibileri Bush ve yönetim biçimini eleştirerek kendilerini temize çıkarma yoluna saptılar. Bush ise, Schröder in imaen "O Silezyalıdır, kusuruna bakılmaz" şeklinde nitelendirdiği Rumsfeld i bir çırpıda gözden çıkararak kendini güvenceye alabileceği manevrasını yaptı. Ama bu bile, Bush yönetimini sorumluluktan kurtarabilir mi, işte burası hayli kuşkulu. Bush ve çetesi, küresel sermayenin çıkar ve beklentilerini gerçekleştirme hususunda yetenek kaybına uğramış oldukları için, artık arkalarında güçlü destekler bulmada zorlanacak gibidirler. Küresel sermaye gözükaralığını çıkar beklentisi varsa sonuna kadar kullanmada tam dogmatiktir, ama böyle bir umut görmüyorsa alabildiğine inkârcı, ürkek, tabansız ve acımasızdır da. Demokratların çoğunluğu sağlamaları aslında temel belirleyici etken gibi gözükse de, gerçek neden, duygusal fanatizmi gerçek varlığının özü olarak algılamadan öteye geçemeyen Amerikalının eğiliminden hareketle dünya kamuoyunun kabaran tepkisini sezer gibi oluşları, birincil etken sayılabilir.

Aslında sözkonusu tepkinin ilk işâretleri Güney merika daki seçimlerle uç vermiş, Irak ta giderek kökleşen direniş şaşkınlığa uğratmış, Filistin de halkın Hamas a yönelmesi, deyim yerindeyse, Bush çetesine bağlanan küresel sermayenin umudunu kösnülleştirmiştir, denebilir.

Elbette mesele; Amerika daki seçimlerin Cumhuriyetçilerden Demokratlara yönelen Amerikan halkının iradesiyle ilişkilidir, ama onun tarafından belirleneceği sonucuna varmayı haklı göstermez. Bir defa zihniyet, yetenek ve kişilik olarak ABD, insan denilen girift ve katmanlardan oluşan varlığı kavramada yetersiz olduğu kadar, donanımsız ve tecrübesizdir. Sözgelimi, Amerika, düşünsel ve tinsel birikimini, felsefi alana ancak pragmatizm olarak koyabilmiş ve gidip gideceği ufuk onunla sınırlanmıştır. Üstelik pragmatizm, felsefi bir öz de içermez, son çözümlemede, hakikat e talip olduğunu iddia eden her zihin açısından sadece bir yöntemdir, o da, başka seçeneğe imkan vermeyen bir yöntem. Oysa insanlık ve düşünce tarihi hakikati kavramada binbir yönteme başvuragelmiştir. Bunun anlamı, en basitinden, insanın çok seçenekli bir güzergâha hazırlıklı olabilmesidir. İnsan denen varlığın binbir oyun kurma istidadı hesaba katılırsa, Bush un "ya bizdensiniz, ya bize karşısınız" sözü çok yetersiz, hatta çok yoksul kalmaktadır. Aristoteles, aynı zamanda skolastik "evet hayır" "est et non) mantığıdır bu. Bu bağlamda, küreselleşme, onunla kendisini "imparatorluk", gradosuyla taltif etmeye müstehak gören Amerika nın örtüştürdüğü görüntü "Yeni Ortaçağ" sanalı olabilir.

Özetle, Bush ve çetesi günâh keçisine döndürülmek suretiyle ve Demokratlar sadece iltifat edilecek manken gibi kullanılmakla Amerika nın, asıl olarak Batının ve kapitalist emperyalizmin cilalanması artık zor görünüyor. Tabii, Müslüman ülkelerdeki ilkel totaliterliklerle İslâm a kapitalist dolgulu uygulama (pragmatizm) eklemek isteyen işbirlikçiler, belki bir hamle yapabilsinler için desteklenebilirler, ancak bir ırmakta iki defa yıkanılmayacağı da unutulmamalıdır.