Almanya siyasetinde son aylarda yaşanan gelişmeler, ülkede uzun zamandır görülmeyen bir kırılganlığı Alman medyası açıkça gün yüzüne çıkarıyor.
SPD ile CDU/CSU arasında giderek derinleşen anlaşmazlıklar artık öyle bir noktaya ulaştı ki, Berlin kulislerinde koalisyonun dağılabileceği ciddi bir ihtimal olarak tartışılıyor. Bu kez mesele bir siyasi söylentiden ibaret değil; Birlik partilerinin üst düzey kadrolarında konuşulan somut senaryolardan bahsediyoruz.
Bugün Almanya’daki büyük koalisyon, özellikle 2026 bütçesi etrafında yaşanan sert ayrışmalar nedeniyle adeta pamuk ipliğine bağlı.
SPD’nin emeklilik politikalarında geri adım atmaması ve vergi artışlarında ısrarcı tutumu, CDU/CSU kanadında “yönetilemez bir ortaklık” algısının güçlenmesine yol açıyor. Birlik partilerinden birçok isim, SPD ile 2029’a kadar devam etmenin “gerçekçi olmadığını” artık yüksek sesle dile getiriyor.
Bu atmosferde CDU/CSU içinde dikkat çekici bir ihtimal masaya konmuş durumda: azınlık hükümeti. Buna göre, kasım sonunda 2026 bütçesi kabul edilir edilmez SPD üzerindeki siyasi baskı artacak ve koalisyonun bu süreçte çatlama ihtimali yükselecek.
Böyle bir durumda Friedrich Merz şansölye olarak kalacak, ancak CDU/CSU’nun çoğunluğa sahip olmadığı bir hükümetle ülkeyi yönetmesi gerekecek.
Federal düzeyde azınlık hükümeti Almanya için her zaman riskli görülmüştür. Çünkü 630 sandalyeli Bundestag (Almanya Federal Parlamentosu) içinde CDU/CSU’nun sadece 208 milletvekili bulunuyor.
Böyle bir tablo her yasa için farklı çoğunluklar aramak zorunda kalan kırılgan bir yönetim anlamına gelir. Mülteci politikası, Bundeswehr (Alman Silahlı Kuvvetleri) bütçesi, sosyal reformlar, sağlık sistemi… Zaten tartışmalı olan bu başlıkların, koalisyonsuz bir tabloda nasıl ilerleyeceği oldukça belirsiz.
Bununla birlikte Birlik partilerinin içindeki bir kesime göre mevcut koalisyon da en az azınlık hükümeti kadar istikrarsız. SPD ile her kritik konuda yaşanan tıkanmanın Almanya’nın uzun vadeli planlamalarını aksattığı ve hükümeti işlevsiz hâle getirdiği savunuluyor. Onlara göre azınlık hükümeti, zayıflık değil; “gerekirse üstlenilmesi gereken bir sorumluluk.”
Koalisyonun geleceğini belirleyecek unsurlardan biri de Mart 2026’da yapılacak Rheinland-Pfalz eyalet seçimleri. SPD’nin bu eyalette güç kaybetmesi, Berlin’deki atmosferi daha da sertleştirebilir. Yerel düzeyde yaşanacak bir gerilemenin, federal seviyede SPD’yi daha agresif bir çizgiye iteceği düşünülüyor. Bu durum koalisyonun zaten zor ayakta duran dengesini tamamen bozabilir.
Tüm bu gelişmeler Almanya’nın siyaset kültürü açısından önemli bir tartışmayı yeniden gündeme getiriyor: Uzlaşı siyaseti zayıflıyor mu? Almanya, onlarca yıl boyunca merkez partilerin uzlaşmacı tavrıyla istikrarını koruyan bir ülkeydi. Ancak hem sağın hem solun sertleştiği yeni dönemde merkez artık eskisi kadar güçlü değil. SPD ile CDU/CSU’nun tarihsel ortaklık kapasitesi giderek daralıyor.
Gelinen noktada Almanya’nın yaşadığı kriz, yalnızca koalisyonun geleceğine dair bir tartışma değil; daha geniş bir siyasi güven krizi. Taraflar arasındaki güvensizlik, bütçe, vergi, emeklilik ve savunma gibi kritik politika alanlarında ortak bir dil oluşturmayı her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Almanya siyaseti uzun zamandır olmadığı kadar keskin çizgilere bölünmüş bir görüntü veriyor.
Koalisyon dağılır mı?
Evet, artık masada ciddi bir seçenek olarak duruyor.
Azınlık hükümeti yönetilebilir mi?
Zor, kırılgan ama imkânsız değil.
Ancak bütün ihtimallerin üzerinde duran bir gerçek var:
Almanya siyaseti, II. Dünya Savaşı sonrası dönemin en gergin ve en kırılgan süreçlerinden birini yaşıyor.
Bu kırılganlık yalnızca bugünü değil, ülkenin önümüzdeki on yıllık yönelimini de belirleyecek güçte.