Dünkü yazımda geçmişle bugünü mukayese etmiş, Özal döneminde atılan yanlış adımların bugün Erdoğan döneminde aynı zihniyetle devam ettiğini; kumarda, ekonomide ve ahlakta değişmeyen bir çizginin ülkeyi nasıl derin bir çıkmaza sürüklediğini anlatmıştım. Bugün de tevafuk olarak Türkiye Gazetesi’nin dünkü manşet haberi, dün ele aldığım konuyla birebir örtüştü. Aynı meselenin devamı mahiyetinde, geçmişte yaptığımız tercihlerinin bugünkü çöküşü nasıl hazırladığını konuşmaya mecburuz. Çünkü yanlış tercihlerle çürüyen bir düzenin içinde bugün herkes şaşkın… Peki oy kullanırken tercihlerimiz ne olmuştu?
Dün Türkiye Gazetesi’ni okurken manşette kocaman bir ifade vardı: “Ahlak İflas Etti.” Kerpetenle soyanından sahte ilanla emekli dolandıranına, link tıklatarak insanların birikimlerini sıfırlayanına kadar dört farklı olay, toplum olarak içine düştüğümüz çöküşün fotoğrafı gibi önümüze serilmişti. Bu manzarayı görünce, 34 yıl önce, 1991’de Milli Gazete Avrupa baskısına ve Hürriyet Gazetesi’nin “Okuyucu Mektupları” bölümlerine gönderdiğim yazım bir anda gözümde canlandı.
O gün kaleme aldığım yazıda, değerlerin nasıl rüzgâra göre yön değiştirdiğini, toplumun kendi eliyle sebep olduğu sorunların faturasını sürekli başkasına kesme alışkanlığını ve kör inatlaşmaların bireysel ve toplumsal dengeleri nasıl altüst ettiğini anlatmıştım. 1991’de televizyon dizilerinin gençleri “dinsizleştirdiği” iddia edilirken asıl meseleyi ıskalamanın tehlikesine dikkat çekiyordum. Çünkü toplumun değerleri, iktidarın dili ve yönetenlerin tercihleriyle şekillenir. Hangi davranışlar yukarıdan meşrulaştırılırsa halk bir süre sonra onu normal kabul eder.
Bugün tablo değişmiş gibi görünse de öz aynıdır. O gün televizyon suçlanıyordu, bugün telefon. Oysa toplumu bozan ne ekran ne cihazdır; toplumu bozan, yıllardır helal–haram çizgisinin bilinçli şekilde bulanıklaştırılmasıdır. Kolay yoldan zenginliği, şans oyunlarını, dijital kumarı, emeksiz kazanç kültürünü teşvik eden politikaların hâkim olduğu bir ülkede ahlakın sağlam kalmasını beklemek zaten mümkün değildir. Çürüme her zaman önce sistemde başlar, sonra insana sirayet eder.

Bugün herkes aynı soruyu soruyor: “Bu kadar sahtekâr, dolandırıcı ve fırsatçı nasıl türedi?”
Asıl sorulması gereken ise şudur: Bu iklimi kim ve hangi tercihler oluşturdu? Değer üretmeyen politikalar, adalet üretmeyen uygulamalar ve ahlak üretmeyen bir düzen; sonunda bugün yaşadığımız tabloyu kaçınılmaz hâle getirdi.
1991’de sormuştum: “Biz barajı aşamadık; sizin seçtikleriniz ne yaptı?”
Bugün aynı soruyu daha geniş bir çerçevede yeniden sormak zorundayız: Ahlak çökerken hangi sözün, hangi politikanın, hangi liderin arkasındaydınız? Toplum durduk yere bozulmaz; toplumu bozan, en tepede alınan yanlış kararlar ve meşrulaştırılan yanlış yönelimlerdir.
Ve şimdi, yıllar önce söylediğim cümleyi bugün yeniden hatırlatmak istiyorum: “Ahlak çökerken siz neredeydiniz?”
Bu sebeple, 1991’de kaleme aldığım yazımı siz değerli Milli Gazete okuyucuları için, o dönemki üslubuyla yeniden paylaşıyorum.
Not: 1991’de yazdığım bu yazıda konu ettiğim seçimler, 1987 yılında Zonguldak’ta seçim çalışması yaparken seçmenlerle yaşadığım diyaloglara dayanıyordu. O dönemde Zonguldak Refah Partisi İl Başkanımız merhum Talip Avcı idi; Allah rahmet eylesin. Ayrıca Türkiye Gazetesi’nin 24.12.1990 tarihli baskısında yer alan “‘Küçük Ev’ dizisini seyreden Türk genci Protestan oldu. Televizyon dizileri dinsizleştiriyor.” haberini kesip saklamış ve 1991’deki yazımın konusu hâline getirmiştim. Buyurun, o yazımı birlikte okuyalım:
OY VERİRKEN NEREDEYDİNİZ?
Garip bir ülkede yaşıyoruz. Değerler, kavramlar, varoluş biçimleri kolaylıkla esen rüzgâra göre yön değiştirebiliyor. Bazıları da tam tersine oluyor; kör inatlaşmalarımızın sancısı bireysel olarak toplumsal dengelerimizi altüst ediyor. Kısa zamanda içinden çıkılmaz karmaşıklarla karşı karşıya geliyoruz. Tabii ki bu kör şuursuz inatlaşmalar her iki tarafın da zararına olduğunu bildiğimiz hâlde.
Şimdi gelelim hakikaten bizi üzen konumuza. Refikimiz olan Türkiye Gazetesi’nin 24.12.1990 tarihli baskısında ilgimi çeken bir haber vardı. Haberde deniliyor ki: “‘Küçük Ev’ dizisini seyreden Türk genci Protestan oldu. Televizyon dizileri dinsizleştiriyor.”
Aynı gazetenin 1987 Kasım ayı baskılarını incelersek suçlunun kim olduğu çıkar. Çünkü Turgay Gücal Protestanlığı seçiş sebebini açıklarken, “TV’de gösterilen Küçük Ev dizisi beni etkiledi” diyor. Hıristiyanlık propagandası yapan filmlere müsaade ederseniz sonuç bu olur. ANAP şu anda iktidarda. Hatta çok sevdiğiniz, “alnı secdeye gelen ilk Cumhurbaşkanı” diye reklamını yaptığınız zat da Cumhurbaşkanı, partisi de iktidarda. Gerçi Lawrens denen İngiliz ajanı da on sene imamlık yaptı ama neyse, konumuz o değil.
Eee, bunlara 1987 seçimlerinde var gücünüzle destek verdiniz; iktidara geldi, kendi felsefesinde icraatını yapıyor. Şimdi ne hakla TV’den şikâyet ediyorsunuz beyler? Siz adamlara vekâleti verip “bizi istediğiniz şekilde yönetin” dediniz. Çünkü 1987 seçimlerinde bendeniz Türkiye’deydim; en fazla sizlerle uğraştım, “RP’ye oy verin” diye. Siz de “Tabii efendim, barajı aşamazsınız, solcular gelir” dediniz. Sanki oy verdiniz de biz barajı aşamadık. Biz barajı aşamadık; sizin seçtikleriniz iyi mi yaptı? Solculara taş çıkartıyorlar milleti dinsizleştirme konusunda.
Neyse, genelde bu kadar olsun. Teşhis koyduğunuza göre aklınız başınıza gelir de inananları, yani Refah Partili insanları seçersiniz de siz de millet de rahat eder.
14.02.1991
Şaban TURHAL
Freising
O gün kaleme aldığım yazı işte aynen böyleydi.
