Eski Türkçede "N" gibi okunan bir "K" harfi vardır ki ona "Sağır kef" denir. Bir gün, devrin meşhur, mühim ve sağır şahsiyetlerinden birine hitaben kaleme aldığı bir yazıda babam "Sağır kef" kullanılması gereken bir ibarede pek acemi ve cahilane bir hareketle "N" harfini kullanır. Bunu gören Atatürk: "Ercüment bey, der, nasıl oldu da bu kelimeyi yanlış yazdınız."

Ercüment Ekrem, soğukkanlı, şu cevabı verir:

"Nezaketim mani oldu paşam, kendilerine karşı sağır bir harf kullanırsam alınırlar diye korktum!..."

Burada anlatılan baba, Ercüment Ekrem Taludur. Recaizade Mahmut Ekremin oğlu. Farsca, Fransızca, İtalyanca, Latince, Yunanca, İngilizce, Almanca, İspanyolca, Lehce dillerini okuyan, konuşan ve yazan Ercüment Ekremin bankacı, politikacı, idareci, şair, romancı, hikayeci, mütercim, fıkracı, lügatçı, öğretici, dilci gibi sıfatlarının olduğu da yazılır Edebiyat tarihinde.

Çocuğu itiraf ediyor babasının ağzından, "sağır" bir harf kullanmaktan korktuğunu...

Anlatılan olayın diğer kahramanından, yaşanılan "korku"nun tarihini anlamak kolay. 1956 yılının Aralık ayına kadar yaşayan (68 yıl) Ercüment Ekremin tedbirliliği ise siyasal fakültelerinde tez konusu olmalıdır.

İlk öğrendiği okuyup-yazma dili olmasına rağmen Osmanlıca, Milli Şefimizin harf inkılabından sonra onu kullanmaması, (Geçen haftaki yazımızı hatırlatalım) sağır kef yazarsam, az duyar olduğum aklıma gelir, endişesinden/hesabından olmasa gerek; lakin konumuz bu değil.

Konumuz: Ercüment Ekrem her ne kadar nezaketimin gereği dese de, sağır bir harf kullandığında alınacak olandan duyduğu korkudur.

Milli Şef yıllarında, dergisi Büyük Doğunun kapağına bir kulak resmi çizdirip, altına da "Başımızda kulak istiyoruz", diye yazdıran Necip Fazılın uğradığı zulümleri onu sevenler bilir. (Cesaret farkı)

1962 yılının Mart ayında yayımlanmış bir CHP organı dergide şu satırları okumuştum: Sakıt aileleri, İnönü için: "Allah onu başımızdan eksik etmesin" demeğe başladılar.

Sakıt aileleri, yani Demokrat Partili etiketi taşıyanlar, Yassıadalarda yargılananlar...

Başbakanları ve iki bakanları asılalı altı ay olmuş. fakat korku devam etmekte. Ya bize de sıra gelirse korkusu... Gümüşpalalı AP Meclistedir o günlerde. Ey İsmet Paşa, yaptıkların yetmedi ise, dahasını da yap, diyecek cesaretleri mi olacaktı

Bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamına dokuzuncu sırada oturan Süleyman Demirelin (en az oy alarak) seçilmesinden bir kaç gün önce tv kanallarına çıkıp "Ben bir İsmet Paşa hayranıyım!" demesi, ölümünün üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen bu ülkede yaşanan Milli Şef korkusunun hangi yüreklerde, hangi boyutlarda olduğunu göstermişti. İspatı Demirelin 28 Şubatlı icraatlarıdır.

Bir "sağır harf" inadı göstermeyerek yaşamayı seçen Ercüment Ekremi anlamak kolay. Fakat devleti, cinayetlerle yanyana anlatan Demireli anlamak çok zor. Hayranı olduğu, hiç değilse tabutluklarıyla ünlü idi.

Aslı o gömlektir

Ressam Çallı İbrahim, bir resim sergisinde kendisinin meşhur bir tablosunun aynen kopye edilmiş olduğunu görünce, hemen sergi açan ressamı buldu ve herkesin içinde:

- Bu eserinizi iki bin liraya satın alıyorum! dedi.

Orada bulunan ve resimden anlıyan biri:

- Aman üstad, etme, diye atıldı. Bu resim beş para etmez, sizin bir tablonuzdan çalınmadır. Niçin o kadar yüksek para teklif ediyorsunuz

Çallı, berikine döndü:

- Aslının ne kadar değerli olduğunu anlatmak için arkadaş!

Bu fıkrayı önüme Etyemezli Apti koymuştu. İki kere okumamı yeterli bulmuş olacak ki, sordu: Nasıl buldun

Bir Çallı fıkrasıydı işte. Emeğini savunmayı, emeğine sahip çıkmayı anlatıyor. Bu biraz pahalıya mal olsa da...

İyi, anlamışsın dedi, Etyemezli Apti. AKPnin seçimlerde neden yüksek oy aldığını da çözmüş oldun böylece.

Bir tablodan seçim sonuçlarına dönmek. Nasıl olacaktı

Bu millet dedi, AKPye yarımlığına rağmen, kötü kopyalığına rağmen yüzde elli oyunu vermişse, bu onun aslının Milli Görüş olmasındandır. Bu anlatımı AKPnin anlamaması onun sorunudur. Zira kötü ressam olmak da kolay değildir.

Kolayı seçmek

Menderes devrinin ilk yılları. DP iktidara gelmiş, fakat ezan hala CHPnin istediği gibi okunuyor.

Kırk mücahidin başlattığı bir eylem devreye giriyor. Şehirlerine dağıldıkları Türkiyenin camilerinde ezanı aslı gibi okumaya başlıyorlar.

Emniyet güçleri peşlerine düşerken ilk tepki kimlerden geliyor, biliyor musunuz

DP teşkilatlarından, DP il/ilçe yöneticilerinden, DPye oy vermiş insanlarımızdan...

Daha yeni iktidara geldik. Şimdi sırası mı Partimizi kapattırmak mı istiyorsunuz, gibi cümlelerledir itirazları.

BDPnin önerisine rağmen, konu başörtüsü olunca kaçmayı yeğleyen KPlileri görünce hatırladık işte.

DPlileşmek, APlileşmek DYPlileşmek, ANAPlılaşmak onları ondurdu mu ki AKPde aynı yolun yolculuğuna özeniyor

Kendileri bilir.

Ev

Medyada okunması ve yazılması zor isimli inşaat ilanlarından geçilmiyor. İstanbulda her boşluğa dikilen ve çevresinde zamanımızın surları havasında sıralanan binalar, binalar, binalar... Yapan da reklamında işin, satan da...

Sordum: Satıyor mu

Millet almak için kuyrukta, dediler. İyi ama bu kadar reklam niye Gazetelere, tv kanallarına destek mi çıkıyorlar

T. Özal hükümetinin ilk yıllarındaki kooperatif modası/furyası geldi aklıma. Az mı yazmıştık hayal kırıklığı hikayelerini...

Kiranız, taksidini ödesin, diye başlayan reklamı okuyunca Nasreddin Hocamızı hatırlamamak olmaz. Peşin parayı görünce gülersin tabi, dediği o yün fıkrasına az mı gülmüştük.

Kira, borç taksidini ödeyecekse, (ki o kiracı nerede; herkesi ev sahibi yaptınız.) satmasanız da çocuklarınıza kalsa o daireler diyesi geliyor insanın.

Hatıralar ağlatır

Başbakan Erdoğanın annesinin cenazesine katıldı bu ülkenin insanları ve içlerinden/dışlarından ağladılar.

"Ben de ağladım" diye yazmış ANAPlı eski bir siyasetçi. "Birileri Başbakana şirin görünmek için yazdığımı söyleyeceklerdir ama..." diyerek de sürdürüyor yazısını.

Evet, birileri yani bu ülkenin diğer çocukları onu, o da birilerini (!) iyi tanıyor.

Birilerinden olan bu fakir tarihe bir not düşmek istiyor burada.

Ağladığı doğrudur o zatın. Fakat tam karşısındaki çelenke takılınca gözü, biraz sulanmıştır. Hasretlik duygusu işte.

O çelenkte Bedrettin Dalan adı yazıyordu. T.Özalın bu ülkeye kazandırdıklarından ve şu anda yurt dışında kaçak olarak yaşayan Bedrettin Dalan. T. Özal yönetiminin simgelerinden Bedrettin Dalan.

Eski ANAPlı zat onun çelengini görünce ağlamıştır.

Sinema Tarihinden

İki sene önce bir yerli film çevrilirken, prodüktör, figüranlardan birine: "Eğer burdan aşağı atlarsan elli lira veririm" demişti. Üç gün çalışıp, ancak üç ay sonra elli lirayı alabilen figüran, apartımanın üçüncü katından, sanat aşkına balıklama atladı. Tabii feryat figan... Can kurtaran arabasıyla İlk Yardım Hastahanesine gitti.

Prodüktör namuslu adammış. O gün elli lirayı yaralı figürana verdi. Ama ben işi merak ettim, prodüktöre sordum:

- Birader sen bu zavallıları iki sandöviçle çalıştırır, akşam ellerine zar zor bir beşlik verirsin. Nasıl oldu da bu zavallıya elli lirayı verdin

Prodüktör güldü:

- Bu Amerikan reklamcılığıdır, dedi, benim elli liraya yaptığım reklam bin liraya olmazdı.

O günkü gazeteleri gösterdi. Bütün gazeteler, falan film çevrilirken müessif bir kaza olduğunu, bir artistin film çevirirken altıncı kattan düştüğünü yazıyorlardı.

Geçen gün gazetelerde buna benzer bir hadise okuyunca aklıma, o film geldi.

Muzaffer Tema şimdi kendi hesabına film çeviriyor. Gülhane Parkında film çekerken, bir devecinin de filmini çekmiş. Deveci elli lira istemiş. Tema, ben seni çekmedim, demiş. Birbirlerine girmişler, hakaret, küfür... Derken mahkemeye düşmüşler. Karşılıklı hakaretten mahkum olmuşlar.

Bu havadisi gazetelerde okuyunca, kendi kendime:

- Deveci elli lirayı artık hak etti, dedim.

Ülkemizde yeşilçam sineması adıyla ünlenen sinema sektörü haberleri hiç eksik değil gazetelerden. Altınlı ödül törenlerinde algülüm ver gülüm tatminciliğinin gerçekliğine inandırılmaya çalışıladursun insanlar, arşivimizden küçük bir notla destek olalım dedik, onlara. Üstelik birkaç gün önce kaybettiğimiz Amerikayı keşfetmiş sanatçılarımızdan Muzaffer Temanın (Allah taksiratını affetsin) da adı geçiyor Temmuz 1955 tarihli bu notta. Yeşilçam sinemacılığında değişen bir şey var mı görülsün/değerlendirilsin istedik.

YAVRUM MESUT VE THE ŞAPGALI BABA

Çamurlu sokak sakinleri

- Yavrum Mesut böyle erken erken ne işin var Binaenaleyh tanklar mı yürüyor sokaklarda

- Horoz ölür, gözü çöplükte kalır diyorlar the şapgalı baba. Hiç değişmiyorsun yahu.

- Kimin horozu hangi çöplükte öldü Binaenaleyh tapulu çöplüğüme başkasının horozunu sokmam. Kovala yavrum Mesut kovala. Haydi kış kış de...

- Çöplüğünü karıştırma the şapgalı baba. Çöplendirdiklerinin listesini bir bulurlarsa, yandın yahu.

- Beni yakmak için mi geldin yavrum Mesut. Binaenaleph ihtilallerden başka günlerde ben hiç bu saatte uyanmadım. Fevkalade bir şey mi var

- Mesai saati başlıyor the şapgalı baba. Sen hala uyuyorsun yahu.

- Müezzinlik mi yapacağız Yavrum Mesut Binaenaleyh namaz kılan oldu da kılmasın mı dedik, Arabistana gitsin mi dedik Mesai başlayacaksa, başlamasın mı dedik

- 28 Şubat sorgusuna alınmadın the şapgalı baba. Bak ben de ayaktayım yahu.

- Yani zaman aşımından mı yırttın yavrum Mesut Binaenaleyh zaman aşındırmaya bu saatlerde mi başlıyorsun Fevkalade uyanık olmak lazım.

- Ben sana mesainin başladığını haber vermek istedim the şapgalı baba. Köstebekler uyandılar yahu.

- Sen kimin köstebeğisin yavrum Mesut. Binaenaleyh bu saatte uyanık olman fevkalade köstebekliğine işarettir, delildir, ispattır.

- Dizine oturduğumda beni bebeğim diye seviyordun the şapgalı baba. Şimdi köstebek mi olduk yahu

- Çamura oturmam dedin, binaenaleyh geldin benim çamurum oldun. Tuğlaları fevkalade tutturdun yavrum Mesut. Bir tuğla çekilirse, duvar yıkılır; yıkılan duvarın altında kalmak fevkalade yanlıştır, hatadır, günahtır.

- Benim çamur uyumuma laf söyleme the şapgalı baba.

- Sen benim çamur çukurumsun yavrum Mesut. Binaenaleyh içine düşen köstebeğin aklına fevkalade şaşarım. Gel bebeğim, köstebeğim. Binaenaleyh gel bir öpeyim.

TARİH

Kendilerini kapı önünde buldukları ihtilalden sonra "Amerika, altımızı oymuş; haberimiz olmamış" diyen Demirelin sürekli Dışişleri Bakanı Çağlayangilden, köstebek avcılığı yapan Kılıçdaroğlu günlerine erdik.

"Bu da geçti polis kayıtlarına."