Ahlaklı olanlar mutlaka cesur olmalıdır. Çünkü bir insanda ahlak varken, cevher varken, cesaret varken, pul ne fayda sağlar? Maalesef herkes ahlak dışı bir yol tutturmuş, gidiyor. Allah’a gitmeyen yol, acaba ne işe yarar?
Hz. Ali buyuruyor ki: “Giydiğin elbise önemli değil, taşıdığın karakter sağlam olsun.” Ahlaksız olan her yol, çıkmazdır. Malumdur ki, herkes kendi ahlakının, ayıbının hamalıdır. Onun için kusur arayan, önce ahlak heybesine bakıversin.
Ahlak güzelliğin, asaletin kemalidir. Ahlak insanla beraber ve onun içinde doğar. Ahlak, aynı zamanda insanlığın bekası için lüzumlu kaidelerin toplamından ibarettir. Onun için herkes ahlakını güzelleştirmeye çalışmalıdır, çünkü ahlak güzelliği insanlar için en kıymetli servettir. Bu servete sahip olan da cesur olmalıdır. Ahlak, kişilerin inandıklarıyla yaptıkları arasındaki uyumdur. Onun için iyi ahlak sahibi olmanın en mutlu sonucu, güvenilir, cesur insandır. Hasan-ı Basrî der ki: “Güzel ahlak, güler yüz, tatlı söz, iyilik yapmak ve kötülük yapmamaktır.”
Bir cemiyetin servetinden, sanayinden evvel ahlakı düşünülmelidir. Zira insan cemiyetinin temeli ahlaktır. İnsan cemiyetinin hayatında huzur; kuvvetten ve servetten değil, adalet ve ahlaktan doğar. Ahlak ve iman bakımından çökmüş bir milletin, payidar olduğu görülmüş değildir. Milletler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan ve cesaretsizlikten çökerler. Ziya Paşa da der ki: “Milli ahlak olmayan yerde, millet de medeniyet de olmaz.”
Ahlakı güzel olana her taraf vatan
Ahlakı çirkin olana her taraf zindan
denir.
Ülkesine, milletine faydası olan insan, önce ahlaklı, sonra da cesur olmalıdır. Yüreği pek olmalı, pazusu da güçlü olmalıdır. Aksi halde, Prof. Dr. Yusuf Özertürk’ün dediği gibi: “Ahlaklılar da cesur olmalı… Ahlaklılar ahlakı göstermezlerse, ahlaksızların ahlaksızlığı ahlak olur.
Sahtekârlar seslerini yükseltirken, dürüstler sessiz olursa, sahtekârlık revaç bulur. Hak, hukuk, adalet savunulmazsa, eşkıya-mafya kanunu adalet olur.
İyiler de en kötüler kadar cesur olmazsa, kötülük salgın yapar. Hakkın hatırı âlidir ve hiçbir hatıra feda edilemez.
(Onun için) Ya bir tek Allah’a kul olursun ya da nefsine kul olursun. Allah’a kul olursan hür olur, sefa bulursun. Nefsine kul olursan zillete düşer, bela bulursun.”
Onun için insan istikametinde emin olmalı, inandığı davanın selameti için de cesur davranmalıdır. Yanlış yolda olanların cesaretinden daha cesur davranarak, hakkı tutup kaldırmalıdır. İnanan insan, imanının gereğini yerine getirmelidir.
Bediüzzaman S. Nursî der ki; “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.” Ama bu iman da Hz. İbrahim’in imanı gibi pazarlıksız olmalı, ateşe atılırken bile imanından taviz vermemelidir. İman güçlü olmalı, insan Allah’tan gayrı kimseye kul olmamalı, bundan güç almalı, hiç kimseden güç devşirmemeli, hiçbir kişiye dayanmamalı ve yalakalık yapmamalıdır.
Mevlana der ki: “İrade, dertlere karşı en sağlam kalkandır. Sebat et; çünkü dikenin ardından gül çıkar”, her taraf gülzar olur. O zaman da insan dostlara yâr, yanlış yapanlara ağyar olur.
Buhârî ve Tirmizî’de yer aldığı üzere, Peygamberimiz buyuruyor ki: “Kıyamet gününde benim için en sevimliniz ve bana en yakın olanınız ahlak yönünden en güzel olanlarınızdır.” Ayrıca; “Kıyamet günü mizana konan amellerin en ağırı güzel ahlaktır.”
Güzel ahlaklı idareci, siyasetçi, bürokrat asla ülkesinin ve milletinin aleyhinde bulunmaz. Ülkesine zarar vermeyi aklından bile geçirmez. Bulunduğu makamda kalabilmek için rüşvet dağıtmak gibi bir ahlaksızlık içinde bulunmaz. Zira Allah rüşvet verene, alana ve aracılık yapana lanet etmiştir. Rüşvet vererek veya alarak iş yapanların akıbeti hüsrandır. Malum, anamızı ağlatan, işret ile rüşvettir. Nitekim rüşvet ve ahlaksızlık kapıdan girince, meşru olan bacadan çıkar.
“Zulüm hayâsızlığın, rüşvet her türlü suiistimalin kapısıdır” denir. Çünkü rüşvet bir hakkın iptali veya bir arzunun gerçekleşmesi için kullanılan bir vasıtadır. Haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarır. Böylece toplumu ifsat eder. O zaman da toplumda her türlü kaos oluşmaya başlar. Rüşvet alıp verenler kazanır ve maalesef alkışlanır.
Hemen belirtelim ki; rüşvet alıp vermek ülkemizde moda haline geldi. Zira ahlak ve maneviyat dibe vurdu. Sonuç olarak, Ziya Paşa’nın dediği gibi:
Ey mürtekib-i har, bu ne zillet ki çekersin,
Birkaç guruşa müddet-i ömrünce hacâlet!
Yani, ey eşek gibi irtikap edip, rüşvet yiyenler! Bu ne zillet ki, birkaç kuruş için ömrünüz boyunca utanç içinde yaşarsınız, arsızlaşırsınız.
Bütün yanlışların yaşanmaması için, ahlaklı olanlar da ahlaksızlar kadar cesur olmalıdır, vesselam.
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47).