Günümüz siyasetçileri gönül almak için değil, gönül kırmak için konuşup durmaktadır. Bu sebeple de huzursuzluklar tavan yapmış durumdadır. Hakkı anmaktan gafil olan gönül, cehlin ve gafletin karanlık zindanlarında kalmış demektir. Böyle insanlardan millete ve memlekete fayda gelmez.

Bunların, Nevzat Karataş’ın dediği gibi:

“Sahtekârlık mesleği, haramlar sermayesi.”

Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa (ve icraata) verecek cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım, adam mı diye” der Hz. Mevlâna… Malum, akıl hak ile gönül aşk ile kuvvet bulur. Çünkü akıl vezirdir, gönül ise padişahtır.

Bu çeşme ne güzelmiş, su içecek tası yok,

Kırma insan kalbini, yapacak ustası yok.

Ama siyasilerin, idarecilerin böyle bir derdi yok. Onlar konuşur, yalan söyler, maalesef de alkış alır. Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Oysa: “Nazargâh-ı ilahîdir, yıkma kalbin kimsenin” demişler. İnsaflı gönül haksızlıklara dayanamıyor. Onun için ayaklanıyor. Hırsızlık yapanlara hırsız demekten de geri duramıyor.

Malum, denir ki:

Şikâyetler güldendir,

Güle sor bülbüldendir.

Ne güldür, ne de bülbül,

Derdimiz gönüldendir.

Biz de gönülden şekvadarız. Olaylara bigâne duramıyoruz ve haksızlık yapanlara karşı da ayaktayız.

Namık Kemal der ki:

“Bâis-i şekvâ bize hüzn-i umumidir Kemâl,

Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yâdına.”

Üzüntümüz milletin çektiklerindendir. Milletin aldatılması ile ilgilidir.

Meşhûrî der ki:

“Kasvet-i kalbden ekser mizaca inhiraf…”

Yani, insanın (ne sebeple olursa olsun) keyfinin kaçması, neşesiz bir hâl alması, ekseriya kalbindeki sıkıntı ve kederdendir. Ülkemizde cereyan eden olaylardan münkesir olmamak mümkün değildir. Elli bine yakın insanımızı katleden/katlettiren birinin TBMM’ne davet edilmesi, gönlümüzü kanattı, mükedder etti bizi. Bu işe tevessül edenler vicdanlarda mahkûm edilmiştir. Ama bıraktığı elem, elan devam etmektedir. Milletimiz bunlara gereken cevabı oy sandıklarında mutlaka verecektir.

İnsanları görürsün ama kalplerinin içinden geçeni bilmek ise mümkün değildir. İbrahim Tennûrî’nin dediği gibi:

“Hak bir gönül verdi bana,

Hâ demeden hayrân olur.

Bir dem gelir şâdân olur,

Bir dem gelir, giryân olur.”

Çünkü: “Kalp kadar yumuşak, kalp kadar sert bir şey yoktur.” Onun için gönül var otluğa, gönül var çöplüğe konar. Bu da alınan lokma ile alâkalıdır. Malum, göz görür, gönül çeker. Çözüm ise son derece zordur.

Onun için Mevlâna der ki: “Sütten çıkınca bütün kaşıklar aktır. Önemli olan, içinden çıktığın sütü ak bırakmaktır.” Konuşmakla iş bitmiyor, icraatlar kişinin aynasıdır. Ziya Paşanın dediği gibi: “Âyînesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz.

A. Hamdi der ki: “Haksızlığı her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur.” Bu sebeple her konuda temkin esastır. Siyasi taassuptan da uzak durmak gerekir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek, erdemli insanın işidir. Malum, gönlün yazı var, güzü var ama her insan bir olmaz.

Onun için denir ki: “Köpek, kalp kıran insanlardan daha vefalı ve şereflidir.” (Mevlâna) Bunu siyaset yapanlar bir anlasa… O zaman onlar da adam muamelesi görür. Onun için insanların kalbini kırmamaya bakın ki kazanan siz olasınız. Nitekim her şey fânidir, baki değildir.

Ayrıca denildiği gibi:

Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,

Bana cahil yüzün gösterme ya Rab.

Pir Sultan Abdal da der ki:

“Kurban olam kalem tutan ellere,

Kâtip arzu hâlim yaz yâre (Allah’a) böyle.”

Dünyevileşme adına, haksızlıklara ses çıkarmamak, ondan sonra camileri doldurmak işi kurtarmıyor. Hakkı, ‘Adil Düzen’i tutup kaldırmaktır, aslolan.

Sonuç olarak, Yunus Emre’nin dediği gibi:

“Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil,

Gönlün derviş eyleyen, hırkaya muhtaç değil.”

Önemli olan, gül-i gülzar olup, hâr olmamaktır. Siyasilere duyurulur…

Rahman ve Rahim,

Kadir ve Muktedir,

Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.

Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47).