Bunca uyarmalara, yazmalara rağmen, maalesef seçmenimizin kahir ekseriyetine söz geçirilemedi. Zira taassupkârane bildiğini okumaya devam ediyor. Oysa bu hâl, milletin selametine ve saadetine hayır getirmiyor. Onun için sosyal, siyasal ve ekonomik meselelerimiz ziyadesiyle artmaktadır. Beklentiler yığınlaşmakta, buna rağmen siyasilerimizin birçoğu hâlâ alıştırılmış papağanlar gibi konuşmalarına devam etmektedir.

Milletimizin bu aymazlığından, söz dinlemezliğinden dolayı ülke sıkıntılar içinde kıvranıp durmaktadır. Bir türlü ‘eski tas, eski hamam’ anlayışından uzaklaşılamamaktadır. Oysa siyasette yenilenmek, memleketin hayrına olur. Yeni ufukların doğmasına vesile olur. Böylece ülkede gelişmeler ziyadeleşir. İnsanlar rahat bir hayata kavuşur. İşçinin, emeklinin, memurun, bağ-kurlunun yüzü gülmeye başlar. Ekonomik denge sayesinde herkes rahat nefeslenir.

Ama gördüğümüz, inadî bir şekilde, bütün tahribatına rağmen mevcut siyasi anlayış hâlâ desteklenmekte, hâlâ baş tacı edilmektedir. Elbette buna hayır diyenler de vardır. Bu gidişin doğru olmadığını dillendirenler de yok değil ama siyaseten dik duramamaktadır. Onun için dış politikamızda çöküş var. İç politikada da dedikodu kazanı kaynamaktadır. İsnatlar gırla devam ediyor. İbret alması gerekenler hâlâ gülüyor. Böylece bir nevi milletle alay ediyor. Buna rağmen millet hâlâ söz dinlemiyor. Sabrın sonu selamettir düşüncesiyle yerinde debelenip duruyor.

Oysa görünen köye kılavuza ihtiyaç yoktur. Zira artık evlerde tencereler kaynamıyor. Millet simitle karın doyurmaya çalışıyor. Kasaptan et alamıyor, pazar yerleri bile pahalı, almaya güç yetmiyor. Buna mukabil yönetenler köşklerinde, konaklarında, villalarında vur patlasın, çal oynasın şımarıklığı içinde yaşamaya devam ediyor. Milletin karnı guruldarken, siyasilerin birçoğunun israfı tavan yapıyor.

Zira aldıkları arabalar, uçaklar, alınan marka çantalar, pırlantalar sınır tanımazken, alışveriş için mağaza kapılarını müşterilerine kapattırmalarla bir eğlence içinde, eski günlerini unutmuşçasına, bunlar yaşamaya devam etmektedir. Bu gibiler itibardan taviz verilmez diyerek, bildiğini okumaktadır. Buna rağmen millet hâlâ gaflet içinde, bunların peşinde koşup durmaktadır.

Sorgulama hassasiyetimiz nasırlaşmış, gözlerimiz görmez olmuş, kulaklarımız da sağırlaşmıştır. Onun için olaylara karşı bigâneyiz. Bundan istifade edenler de aynen devam etmektedir. Ama unutmamak gerekir ki, harama dayalı saltanatların ömrü uzun sürmüyor, hesap vermemek için dış ülkelere sığınmacı olarak gitmeye mecbur kalınıyor. Onun için denir ki: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.

Dünyada kalıcı olunmadığı herkesçe malum olduğu halde, dünyanın cazibesine kapılarak zarar veren bir unsur olmaya değer mi? Çalarak, sömürerek mal yığmanın hiç kimseye faydası yoktur. Zira insanlar fanidir.

Buna rağmen insanların ve bilhassa da siyasetçilerin mal yığma yarışında olduğunu gördükçe, millet olarak elbette ki üzülüyoruz. Onun için insanlarımızın keyfi kaçmakta, neşesiz bir hâl almaktadır.

Meşhûrî der ki:

“Devlet olmaz âdeme âlemde istiğnâ gibi”

Yani insanoğlu için tok gözlülük gibi bir saadet olamaz. Açgözlüler doymak bilmez. Yığdıkça mal yığmaya çalışır, bunun için de helal-harama bakmaz, tıksırıncaya kadar doymaya çalışır.

Sonuç olarak Mahmud Ekrem’in dediği gibi:

“Lâ’net o merd-i muhteşem-i bî-fazîlete

İkbâl-i dehri vâsıta-i imtiyâz eder.”

Yani gelip geçici bir bahtiyarlık için kendini diğer insanlardan üstün gören, lüks ve gösteriş düşkünü faziletsizlere lanet olsun.

Mustafa Fikri de der ki:

“Nâdan ile olma sakın hemdem ü hemrâh

Kim duş olub âhırda belâya deme eyvah”

Yani cahillerle (çalanlarla, sömürenlerle) düşüp kalkmaktan sakın ki, sonunda başın belaya girmesin ve pişmanlık duymayasın. Onun için herkes aklını başına devşirsin. Ama ne yazarsan yaz, ne söylersen söyle, bu gibiler söz dinlemez oldu. Daha ne yazalım, daha nasıl anlatalım bilemiyoruz.

Rahman ve Rahim,

Kadir ve Muktedir,

Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.

Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 27.11.2025