Siyaset yapan olsun, akademisyen olsun, bürokrat olsun, sadece kendi aklına güvenerek hareket ederse, yanılma payı ziyade olur. Her kim kendi ayıp ve kusurunu görürse, bu hal, onu başkasının kusurunu aramaktan alıkoyar, aklın gereği de budur. Aklını disipline edemeyen, samimi davranamayan bir başka ifade ile takva libasını çıkaran kimseyi hiçbir örtü örtemez. Çünkü böyle insanlar hiçbir anormallikten utanmaz, nefsin taşkınlığından haz almaya çalışır.

Unutmamak gerekir ki; isyan ve zulüm kılıcını sallayan, onunla ancak kendi elini, kolunu keser. Din kardeşine kuyu kazan, tuzak kuran, oraya mutlaka kendisi düşer. Keza başkasının gizli hallerini araştırıp ortalıklara döken, kendi ayıbını ortaya çıkarmış olur, rezil olur. Zira kendi hatasını unutan, başkasının hatalarını, kusurlarını büyük görür. Ancak şu da bir gerçektir ki; zorluklara tahammül gösteren, işlerinde muvaffak olur.

Ama tecrübeyi kullanmayan, sırf kendi aklına güvenen hata eder. Hemen belirtelim ki; kul dürüst olmalı, dünyanın gidişini öğrenmeye çalışmalı, ömrün sonunun ölüm olduğunu aklından çıkarmamalı, haset etmekten ve fitne çıkarmaktan uzak durmalı, gönül kırmamaya çalışmalı, kardeşlik ve barış içinde ömrü tüketmeye çalışmalı, dünyevileşerek ömrünü zayi etmemeli, helal lokma için çalışmalı, selamet içinde kol kola girmeli, aklını kullanmaya çalışmalıdır.

Unutmamak gerekir ki; insanlara karşı kibirlenen, hor ve hakir olur. Rezil insanlarla arkadaşlık eden daima zelil olur. Buna mukabil âlimlerle, bilge insanlarla oturanlar hürmet görür. Kötü kimselerin gittiği yerlere giden töhmet altında kalır.

Dini ve milli vazifelerinde gevşeklik gösteren, ahirette helak olacağını bilerek yaşamalıdır. İnsanların malını yığınak yaparak eline geçiren, mutlaka fakir ve muhtaç hale düşer. Toplumda meydana gelen olaylara karşı huzura kavuşmak isteyen, sabrı kendine şiar etmelidir. Zira bastığı yere dikkat etmeyen pişmanlığa düşer. Ama Allah’tan korkan, milletinden utanan insan kurtuluşa erer. Nitekim gerçek Müslümanlarla mücadeleye kalkışan eninde sonunda mağlup olur.

Ancak insan, gücünün yetmeyeceği yükü yüklenmesi halinde, aciz kalır. O zaman da bunalır, sıkıntılara düşer.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Devlet malından bir hırka bile aşıran, savaşta ölse bile şehit olamaz.” Ya devleti soyanların hali nice olacak? Onlara cehennem kapıları açılacak. Malum, dünyevileşenlerin işi bitince, insana selamı da biter. Hatta gölgesini bile insandan esirger. O yüzden siyasetçilere, nefsi emmaresi taşkın kişilere güvenmek yanıltıcı olur. Toplumumuzda bunların dik âlâsı bulunmaktadır. Maalesef bu gibi insanlarda vefa olmaz.

C. Numanoğlu der ki:

Ey yüce Peygamberim! Ey canların Cânânı;

Terk etti akl-ı selîm, dünya denen virânı.

Gör ki; devr-i cehâlet, yine sardı cihânı;

Ne Lût kavmi yok oldu, ne Medyen, ne Semûd’lar

Sanki hepsi yaşıyor, dimdik ayakta putlar.

Evet, mal putu, makam putu, şöhret putu, insan putu bütün haşmetiyle devam etmektedir. Bu sebeple de insanlarımız esir hale gelmişlerdir.

Oysa: “Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa, yanından (asla) ayrılmayan bir şeytanı, ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar, onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar (sapıttıkları halde) kendilerinin doğru yolda (hidayet üzere) olduklarını zannederler.” (Zuhruf/36-37)

Necip Fazıl der ki:

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:

Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,

Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden.

İşte bugünkü toplumumuzun acı hali budur, ibret almamız gerekmiyor mu? Hâlâ nefsi taşkınlıkları alkışlamak mı gerekiyor? Millet için harcanması gereken paralarla her yıl makam aracı filosu alan, konaklarına harcayan, dünyevileşen insanlardan istifade edilebilir mi? Bu gibileri başımızda taşımaya mecbur muyuz? Onları verdikleri zarar ve israflarından dolayı başımızdan uzaklaştırmamız gerekmiyor mu?

Ey Müslüman! Çocuklarımız ilkokula Müslüman olarak başladığı halde, üniversiteyi neden ateist veya deist olarak bitiriyor? Zaman içinde manevi dünyamız neden çoraklaşıyor? Neden milli ve manevi hasletlerimiz dumura uğruyor? Niçin çare yerine suskunluğu tercih ediyoruz?

Net bir şekilde belirtelim ki; hiç kimse malından dolayı, parasından dolayı, güzelliğinden dolayı, endamından dolayı, makamından, rütbesinden dolayı övünüp durmasın. Çünkü mezarlıkta kimin ağa, kimin paşa, kimin köle, kimin ırgat, kimin zengin olduğunu anlamak imkânsızdır. Bunların cenaze namazları da er kişi veya kadın kişi olarak kılınmaktadır.

Dünyada insanlar sabırlı olmalı, aceleci olmamalıdır. Zira devran mutlaka dönecek, ah yerde kalmayacaktır. Allah, yapılan haksızlıkları elbette görmektedir. Herkes bilhassa ahirette hesaba çekilecektir. Dünya malı için, gelip geçici makamlar için gönül yıkanlar, menfaatlerini her şeyin üzerinde tutanlar, nereden geldiğini ve nereye gideceğini unutanlar, bir kere daha hatırlatalım ki, bu dünya hiç kimseye kalmayacaktır.

Biz hiç kimsenin sırtından geçinmedik. Dünya için, makam için hiç kimseye eyvallah demedik. Bir makama gelmek için de yalakalık yapmadık. Sahip olduğumuz her şeyde alın terimiz, nasırlı ellerimizin izi vardır. Zaman kime neyi gösterir bilinmez ama bize çevremizdeki bütün insanların gerçek yüzünü gösterdi, şükürler olsun.

Sonuç olarak, Allah’ın buyurduğu gibi: “De ki: Haberiniz olsun o kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak gelip size çatacak, sonra, o bütün (gizli ve açık) her şeyi bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O, size neler yaptığınızı haber verecektir.” (Cuma/8)

Rahman ve Rahim,

Kadir ve Muktedir,

Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.

“Ya Rabbi bu haftayı bize hayırlı ve bereketli kıl. Hayırlara yakın, şerlere uzak eyle.”

Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 01.12.2025