İsveç’in NATO’ya üye olabilmek için Türkiye’nin onayını beklediğini, ayrıca ABD’nin tek başına istediği bir ülkeyi NATO’ya üye olarak alamayacağını bilmiyor değilim. Özellikle de arka arkaya yaşanan kutsal kitabımıza saldırıların merkezinde İsveç’in bulunması, bunun yanında aynı zamanda kutsal kitabımıza saldıranların İsveç polisinin koruması altında yapılmış olması ülkemizden onay almasını iyice zorlaştırmış, hatta imkansız hale getirmiş bulunuyor. Çünkü Türkiye’den yapılan açıklamalarda terör ve teröristlere karşı İsveç’ten somut adım atmasının istenmesini öyle anlaşılıyor ki,  İsveç ders de almamış. Yani, ülkemiz İsveç’in başta PKK teröristleri olmak üzere iadesi yönünde somut adım beklerken, ülkesinde dinimize saldırı ve terör olaylarının faillerini koruma hususunda somut eylemlerin alanı haline gelmiş olması ister istemez İsveç’in NATO üyeliği hedefini hayal haline getirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Ancak, İsveç NATO üyeliği için Türkiye’nin onayını beklerken ABD üye olmamış bir ülkeye bombardıman uçağı veriyor. Medyaya yansıyan haberlere göre 19 Haziran’da iki Amerikan Lancer bombardıman uçağını İsveç Ordusu ve Hava Kuvvetleri ile eğitim için Lulea üssünde konuşlandırması dikkat çekiciydi. Aynı ABD’nin ülkemizin parasını ödediği uçakları yıllardan beri teslim etmemesi ister istemez insanın akılına ABD tek başına karar vererek İsveç’i NATO’ya aldı mı, sorusunu getiriyor. Elbette ABD’nin böyle bir yetkisi yok ama gücüne dayanarak her türlü yetkiyi kendisinde görme noktasına gelmiş bir ABD’nin söyledikleri ile yaptıkları arısında sık sık yaşanan farklılıkları hatırlamakta yarar var.

Bu arada ABD’nin her fırsatta İsveç’in NATO üyeliğine onay vermemiz için bir takım baskılar uyguladığı da hatırlandığında ister istemez NATO üyeliğimizi gözden geçirmemiz gerekip gerekmediğini düşünmemiz gerekiyor. Çünkü uzun yıllardan beri üyesi olduğumuz, dünyanın çeşitli bölgelerinde NATO’da görev üstlenmiş olmamıza rağmen üyeliği netleşmemiş bir ülkeye bombardıman uçağı gönderen ABD’nin niyetini anlamak için fazlaca düşünmeye gerek olmadığı ortada. Bu arada sıkça dikkat çekmeye çalıştığım bölgemizin ABD tarafından teröristlerin barınağı haline getirildiği, bir başka ifadeyle bir yandan PKK,  terör örgütü olarak kabul edilirken öbür yandan aynı PKK’nın bir militanının Kur’an-ı Kerim yakan hainin PKK’lı olmasının bir tesadüf olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü İsveç NATO üyesi olmadığı halde bombardıman uçağı gönderilirken, ABD’nin ülkemizin parasını ödediği uçakları teslim etmiyor oluşunu ben küstahlık olarak nitelendireyim, siz ahlaksızlık olarak nitelendirin. Kısacası görünen o ki, ortada bir Haçlı ittifakı bulunduğunu bu ittifakın her fırsatta dindaşlık dayanışması sergilendiğini belirtmek yanlış olmayacaktır. Aslında bundan sonra İsveç ile aynı masa etrafında toplanıp üyelik müzakerelerinin sürdürülmesinin doğru olmadığını, artık bundan sonrasını İsveç’in düşünmesi gerektiğini sadece söylemekle kalmayıp bu yönde ısrarlı olunması gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin vereceği karar doğrultusunda NATO üyesi olabileceği gerçeği ortada iken hala bir takım özgürlük palavralarına sığınarak benim inancıma yönelik saldırıları korumaya almış bir İsveç ile aynı uluslararası askeri örgüt içinde birlikte olmanın da İsveç’e ödül anlamına gelebileceği unutulmamalı. Aksi halde bugüne kadar yapılan açıklamaların ardından Türkiye, İsveç’e NATO’ya üyelik yolunu açacak olursa tüm söylemiş oldukları anlamsızlaşacaktır.