Tevafukun da böylesi: Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek

26 Mayıs 1904 te doğdu; 25 Mayıs 1983 yılında vefat etti. Tamı tamına 79 yıl

dünya denilen mekânda yaşadı.

1970 yılından önce doğanlar Necip Fazıl dan çok şeyler

öğrendi; daha doğrusu öğrendik. Kendisini liseli yıllarımda ilk defa Konya da

dinleme mutluluğunu yaşadım. Ankara ve İstanbul da bilhassa İstanbul da

defalarca dinleme şansım oldu. Bulunduğu bir kaç mecliste de elini öpme

fırsatını buldum.

Merhum Üstadımızın doğumu ve ölümü münasebetiyle bu

yazıyı kaleme almadan biyografisine bir defa daha göz gezdirdim. 30 uncu

yaşında hayatını sil baştan yeni versiyonuyla 1934 yılında yaşamaya başladığı

bilgimi tazeledim.

Üstad, 1934 yılında bir vesile ile gittiği Beyoğlu Ağa

Camii nde vaaz vermekte olan Abdulhakim Arvasi yi tanır. Bu tanışma ile

böylesine bir zatın eteğine yapışır ve bir daha ondan kopamaz. Bu bana şu

rivayeti hatırlattı:

Allah-u Teâla bir kulunu cennetine sokmayı murad eder.

Ancak o kulun amelleri cennete girmesi için kâfi gelmez. Allah, dilediğini

yapmaya muktedirdir. Ancak, kullarına hikmetlerinden haberdar etmeyi de murad

eder.

Meleklerine buyurur ki, gidin bu adama sorun: Dünyada tanıdığı

bir ilim adamı/âlim kişi var mıydı

Melekler o kişiye bu soruyu sorarlar. O da:

- Evet vardı. Filanca âlim zatı tanırım. Derslerine devam

ederdim. O da beni tanırdı, der.

Melekler durumu Rabbimize arz ederler. Rabbimiz bunu

elbette biliyordu. Ancak, daha önce dediğim gibi, bizler bu olaydan ders

çıkaralım için Rabbim olayı böyle cereyan ettirdi.

Rabbimiz meleklerine, o âlim zata gidip bu adamı onun

tanıyıp tanımadığını sorun, buyurdu.

Melekler gittiler, sordular. O zat da:

- Evet, o adamı tanırım. Bana gelirdi, derslerimi

dinlerdi. Meselelerini istişare ederdi. Söylediklerimle de amel ederdi, diye

cevaplandı.

Melekler bunu da Rabbimize arz ettiler. Allah (c.c) da,

peki öyle ise, Ben de bu kulumu cennetime dâhil ettim. Alın cennetime koyun,

buyurdu.

Böylece o âlimin şehadetiyle o zat cennete ilahi lütuf

olarak ebediyen girmiş oldu.

Ben ümit ederim ki, Üstad Necip Fazıl Kısakürek de 1934

yılında hayatın en olgunluk çağında Abdulhakim Arvasi (rahmetullahi aleyh)

hazretlerinin tedris-i rahlesine dâhil olmakla ve hayatının sonuna kadar onun

halkasına sebat edip sonrasında da aldığı ışıkla ufkunun aydınlığında yaşamakla

cenneti hak etmiştir.

1934-1983 yılları arasında tam 49 yıl o da yüzbinlerce

gence hidayet, cesaret, fazilet ve kamiliyet vesilesi olmuştur.

Verdiği konferanslar, yazdığı kitaplar, yaptığı sohbetler

ve verdiği reçeteler nice gençlerimizi sapıtmak ve sapıklığa düşmekten

kurtulmaya vesile olmuştur.

Yaşadığı dönemin Müslüman gençliğinden onun eserlerinden

ve işaret ettiği hedeften hemen hemen istifade etmeyen yoktur. Onun çıkardığı

Büyük Doğu mecmuaları bizin kuşaklar için başlı başına birer üniversite idi.

Onlarla yetiştik. Şu hazzımı da beyan etmeliyim: Üstadın yazdığı Milli

Gazete de yazar olmak sevincini yaşıyorum... Bundan dolayı kendimi mutlu

sayıyorum.