Ben ilkokulu 1961’de köyümde bitirdim. O yıllarda Amerikan yardımı(!) diye bir tuzak vardı. Amerika’nın bu tuzağı içinde “süt tozu” diye bir madde vardı. Bu madde köy ilkokullarına dağıtılır, her öğrenci velisi sabahleyin ilk saatlerde gelir süt tozu ile sıcak suyu karıştırır öğrencilere bolca içirirlerdi. O yıllarda köylerde hayvancılık çok yaygındı. Her evde en az beş-altı inek bulunurdu. Bu yüzden süt de çok boldu.

Süt tozunun faziletleri(!) bizlere öyle anlatılırdı ki, evlerimizdeki hakiki sütleri içmez süt tozundan mamul sütleri içerdik. Amerika’ya da bolca dua ederdik. Sevdirilirdi bizlere Amerika. Rusya’ya da kin kusardık; çünkü onlar komünistti. Komünist demek aile mefhumu olmayan, kimin karısı kimin kocası bilinmeyen, çocukların ana-babası belli olmayan, din-iman tanımayan bir toplum demekti. Bize hep böyle anlatılıp öğretilmişti. Amerikan yardım süt tozlarının ne olduğunu 50 sene sonra ancak şimdilerde anlayabiliyoruz. Milletimiz neden hastalıklarla boğuşur bir hayata maruz kaldı? Bunun sebebi işte bu yardımlarla(!) başladı. Çocukluğumuzda:

* Tansiyon,

* Şeker,

* Kalp sektesi,

* Kanser bilinmezdi. Çünkü bu sıkıntılar yoktu. Herkes sapasağlamdı. Düşman öyle bir hinlik yapıyordu ki, biyolojik olarak imha ediyordu.

İsterseniz tarihe şöyle bir bakalım:

* Osmanlı padişahları nasıl zehirletildi?

* Amerika Çin’de bir anda 30 bin fastfood büfesi açtı. Buralardan yiyenler kuş gribine yakalanan tavuklar gibi şapır şapır dökülecekler. Daha şimdiden:

* Şeker hastaları,

* Yüksek tansiyon,

* Metaboliksendrom,

* Kalp-damar hastalıkları çığ gibi büyüyor.

* Çin halkını hamburger ve kola yiyip içtikten sonra tekrar göreceğiz, ne büyük felaketlere duçar olacaklar.

* Kore ve Vietnam savaşında ölen askerlerin otopsilerinde damar sertliğine yol açan oksisterol içeren konserve et, süt tozu, fastfood sebep olduğu anlaşılmıştır.

* Avrupalı birçok ülke mikrop ve virüsü Ortadoğu ülkelerine yardım adı altında ve diğer saiklarla dağıtarak veya satarak oralarda önü alınmaz felaketlere veya hastalıklara duçar ettiler.

* Kızılderilileri mikroplu battaniyelerle bağışıklık sistemlerini çökerterek AIDS hastalığı ile imhaya çalıştılar ve çeşitli yöntemlerle hâlâ çalışıyorlar.

* 1981’de 300 binden fazla Kübalının yakalandığı tropik beyin humması ile imha ettiler.

* Daha nice biyolojik silahlarla milletleri helak ettiler, ediyorlar.

* Amerikalılar öldürücü İspanyol gribi virüsünün bir benzerini yeniden canlandırıyor.

* Afrika’da hızla yayılan AIDS virüsü ve diğer salgın hastalıklarla zenci nüfusunu yok ediyorlar.

* ABD ve Avrupa’da hastalık üreten ve yayan yaşam tarzını ülkelere hızla dikte ediyorlar. Bununla kendileriyle beraber insanlığın sonunu hazırlıyorlar.

Ülkemizde hepatit virüsü taşıyan milyonlarca insanımız var ve bulaşma riskiyle herkes risk altında. Ülkemizde yakın zamanda bir felaket fırtınası gibi her yeri istila eden kuş gribi, öldürücü kene belası ve aşı gibi kılıflanmış saldırılar kimin üretimi?

Bugünlerde bir rahip kisvesiyle terör örgütlerine yardım ve yataklık iddiasıyla tutuklanan kişinin yargılanmasından korkarak acele geri istiyorlar. Devlete, hükümete tehditler ve hatta ambargolar koyuyorlar. Sözüm ona “destek”lerini açık ediyorlar. 15 Temmuz hain darbe girişimini yapanları besleyenler kimler? Bir süre önce de sınırımızdaki ‘bebek katilleri’ne tırlar dolusu silah “yardımı” yapanlar kimler?

Bunlar, dedemiz Kanuni’nin Fransız’a yazdığı mektupla dize geldiğini unutmuş görünüyorlar. Oluşturmaya çalıştıkları “özgürlük ülkesi” imajının en büyük dayanağı Özgürlük Heykeli’nin Osmanlı’nın siparişi olduğunu da hatırlamak istemiyorlar.

O halde, biz de rahmetli hocamız Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın dillere pelesenk olmuş sözüyle yazımızı tamamlayalım:

“Bana ne Amerika’dan. Amerika mı bizi yönetecek!”