Milli Gazete’nin tarihi, aslında bir gazetenin serüveni olmaktan öte; bir davanın, bir idealin, bir medeniyet tasavvurunun şahitliğidir. Milli Gazete’nin sütunlarında kalem oynatanlar, yalnızca yazı yazmadılar; bu toprakların imanını, ruhunu, direnişini, adalet arayışını ve ümmet bilincini satır satır işlediler.
Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu’nun sarsılmaz çığlığıyla bu sayfalara nefes verdi. Sezai Karakoç, diriliş düşüncesiyle gönülleri ayağa kaldırdı. Cahit Zarifoğlu, çocuk yüreğinin safiyetiyle samimiyetin sesini duyurdu; Rasim Özdenören, derinlikli tahlilleriyle aklın ve kalbin ahengini kurdu. İsmet Özel, hakikatin kılıç keskinliğindeki tarafını haykırırken; Erdem Bayazıt, şiirle yoğrulmuş dava ruhunun bayrağını yükseltti.
Bu kadroya eklenen Osman Yüksel Serdengeçti, iman ve cesaretin haykırışıyla; Şule Yüksel Şenler, iffet ve vakar mücadelesiyle; Prof. Dr. Necmettin Erbakan, siyasi sahada yürüyen bir iman hareketiyle; Prof. Dr. Sabahattin Zaim ilmiyle; Süleyman Arif Emre ve Hulusi Özkul dava sadakatiyle; Cevat Ülger sanatın inceliğiyle; Sedat Yenigün gençliğin azmiyle bu çatı altında iz bıraktılar. Onlar, sadece yaşadıkları çağın değil; istikbale uzanan bir medeniyet davasının kalem neferleri, ilâ-yı kelimetullah ülküsünün canlı şahidiydiler.
Diğer Kıymetli Kalemler
Bugün de Milli Gazete, aynı ruhu taşımakta, aynı nefesi canlı tutmaktadır. Reşat Nuri Erol’dan Mehmet Biten’e, Mustafa Kaya’dan Ekrem Şama’ya, Cafer Keklikçi’den Zeki Ceyhan’a, Şakir Tarım’dan Prof. Dr. Cevat Akşit’e, Nedim Odabaş’tan Fatih Yüksektepe’ye kadar birçok değerli kalem, bu fikrî ve manevi geleneğe omuz vermektedir.
Yine Abdullah Büyük, Ali Haydar Haksal, Temel Hazıroğlu, Ahmet Hakan Uçar, Ahmet Özalp, İsmail Karakaş gibi kalemler, yazılarıyla bu ruhu diri tutmakta, hakikati savunmanın şerefini taşımaktadır. Böylece Milli Gazete, maziden atiye uzanan bir iman köprüsü hâline gelmiştir; yalnızca bir gazete değil, bir mektep, bir fikir atlası, bir dava kürsüsüdür.
Yeni Bir Halkaya Eklemlenmek
Bugün, bu kutlu zincire bir halka olarak benim de Milli Gazete’de yazmaya başlamam, hayatımın en kıymetli şereflerinden biridir. Bu çatı altında kalem oynatmak, Necip Fazıl’ın, Karakoç’un, Zarifoğlu’nun, Özdenören’in ve nice öncünün izinden yürümek, sadece yazmak değil; hakikate şahitlik etmektir.
Bu sayfalarda yazmak, kalemi hakikatin kılıcı yapmak; zulmün karşısında dik durmak, mazlumun yanında saf tutmak, ümmetin dertlerini dillendirmek, milletin ruh köklerini beslemek demektir. Kalem, bu mektepte yalnızca bir yazı aracı değil; adaletin terazisi, imanın şahidi, tarihin hafızasıdır.
Ben de niyaz ediyorum ki kalemim, Allah’ın kelâmına sadık, Resul’ün sünnetine bağlı, bu milletin değerlerine hizmetkâr, ümmetin yarınlarına ışık tutan bir şahitlik olsun.
Bu yazılar, şahsım için bir meslek değil; bir dava hizmeti, bir kulluk imtihanı, bir emanetin sorumluluğudur.
Kalem şahit, söz emanet, hakikat yolumuz olsun…