Tarımdan sanayiye ülkemiz küresel sermayenin istilası altında. Pek çok marka ülkemizde otomobil üretiyor görünüyor ama bu alanda seri üretim yapan yüzde yüzü olmasa bile yüzde 80-90’ı bize ait bir marka piyasaya süremedik. Aslında uzun yıllar önce yüzde yüzü yerli otomobil ürettik ama gizli eller öylesine devreye girdi ki, kendi ürettiğimiz otomobile sahip çıkamadık. Uzun lafın kısası yabancı markaların ülkemizde montajı yapılıyor ve bir bölümü de ihraç ediliyor. Bu sebeple de ihracat kalemimizdeki artışla övünüyoruz. Bir diğer ifade ile ihracatımızda önemli yeri olan oto aslında bize ait değil. Peki, yabancı markaların ülkemizde montajının yapılmasından bizim hiçbir menfaatimiz yok mu Elbette var. En azından insanımızın bir bölümüne iş sahası açılmış oluyor.
Maksadım sanayileşmemize küresel firmaların nasıl engel olduğunu tartışmaya açmak değil. Onu yeri geldikçe gündeme getirmeye çalışıyorum. Ankara Haber Müdürümüz Sadettin İnan’ın gazetemizde önceki gün yer alan tohumculuk konusunu işlerken belirttiği gibi, “Yabancılar kazanıyor, biz ameleliğini yapıyoruz”. Bu yazımda üzerinde durmaya çalışacağım konu, ihracatımızda yaşanan artışla sevindiğimiz şu günlerde sanayiden tarıma hemen her alanda ihracatta yaşanan büyük artışın bir bölümünün ithalattaki artışla ilgili olduğudur.
Yaklaşık 13 senedir seracılığın yaygın olduğu Mersin-Antalya hattındaki gelişmeleri yakından izleme imkânı buluyorum. Bölgeye ilk geldiğim 2000’li yılların başlarında seracılıkla uğraşan çiftçiler sıkça sebze tohumlarının tamamına yakın bir bölümünün dışarıdan ithal edildiğini dile getirirlerdi. Bunun yanında bu ithal tohumların ürünlerinden yeni tohum elde etmenin mümkün olmadığı, her sene ekecekleri sebzenin tohumunu satın almak durumunda olduklarını ifade ederlerdi. Bu köşede konuyu zaman zaman dile getirmeye, yerli tohum üretiminin önemine dikkat çekmeye çalıştım. İlgililer bu konuya ne derece eğildiler bilemem ama uzun yıllardan beri olduğu gibi Akdeniz Bölgesi’nde çiftçilerin büyük bir bölümü hâlâ genellikle İsrail kaynaklı tohumları kullanıyorlar. Geçen zaman içinde bazı yerli müteşebbislerin tohum üretimi konusunda harekete geçtiklerini, bu alanda başarılı da olduklarını belirtmek, bu insanlara teşekkürlerimi iletmek isterim. Ancak, açıklanan tohum ile ilgili ithalat ve ihracat kalemlerinin önemli bir bölümünün yine dışa bağımlı olduğumuzu gösteriyor. Yıllar öncesine göre ortaya çıkan değişiklik geçmişte tohumun tamamı ithal ediliyordu, şimdi bir bölümü yabancı firmalar tarafından ülkemizde üretiliyor ve bunların bir bölümü ihraç ediliyor. Böyle olunca da tohum ihracatında görülen artış yerli üretimdeki artış gibi takdim ediliyor. Hâlbuki yabancı firmalar ürettikleri tohumu kendi adlarına tescil ettirdikleri için onların haricinde üretilmesi mümkün olmuyor. Diyebiliriz ki, sanayideki montajcılığa paralel olarak tarımda da benzer bir gelişme yaşanıyor. Türkiye’de üretilmiş görünüyor ama bize ait değil. Bu bakımdan tohumculuk alanında çalışma yapan firmaların desteklenmesi, onların kendilerine ait tohum cinslerini elde edip piyasaya sürmelerinin sağlanması gerekiyor. Yabancı firmaların ürettikleri ile övünmenin fazla bir anlamı olmayacağı gibi tarımda dışa bağımlılıktan kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Eğer yabancı markaların ülkemizde montajının yapılması övünülecek bir şey olsaydı, yıllardan beri ille de yerli otomobil üretelim diye çırpınıp durulmazdı. İşin acı tarafı yerli markamız olsun diye bazı iktidarlar harekete geçmiş olmalarına rağmen, engelleyenler hep yabancı küresel firmalar oldu. Sağladıkları yüksek kârları kaybetmemek için çeşitli yollara başvurdular. Hiç olmazsa tohum alanında küresel firmaların bu direnişini kırabilmemiz gerekiyor. Aksi halde kendi kendimize yeterli olmamız mümkün olmayacak, yerli üretim arzumuz istekten öte geçmeyecektir.