Hazine ve Maliye Bakanlığı, Bakan Şimşek’in Amerika’da katıldığı bir programda kullandığı ve Türk kamuoyunda sarsılmalara ve tartışmalara sebep olan “Locals”–“Yerel halk” ifadesini savunan bir açıklama yapmış; hem de yerinde say komutunun azarlama tonunda.

Son üç cümlesi bu resmi bakanlık açıklamasının, cevaplanması gereken sorularla dolu.

“Konunun uzmanları da terminolojide rutin kullanılan bu kelimenin ‘Yerel yatırımcıları’ ifade ettiğini defalarca belirtmiştir.

Dolayısıyla, ekonomi ve finans çevreleri tarafından sıklıkla kullanılan ve kabul görmüş bu ifade üzerinden Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’e atfedilen tuhaf ve akıl dışı söylemler kabul edilemez. Kasıtlı ve bilinçli bu ithamları da şiddetle kınıyoruz.”

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın cevap yazıcı yetkililerinin, kendilerine yakın bulup tanık olarak gösterdikleri ve “da” ekinin vuruculuğuyla devreye soktukları “Konunun uzmanları” kimdir, yerel iseler ölçüleri nedir?

Terminolojiyi iyi bilen konunun uzmanları, defalarca belirtme işini, Sayın Bakanın izahından önce mi yapmışlardır, yoksa sonra mı?

“Yerel halk” demek, hep yapılan, alışkanlık gibi olan “Rutin” bir tanım idiyse, “Konunun uzmanları” neden “Defalarca belirtmek” ihtiyacı hissetmiştir? Nerede belirtmişlerdir? Yazılı veya görsel belgeleri hangi arşivlerde saklıdır?

Bakanlığın cevapçı sayın yetkilileri en azından bir tane isim ve yeri belirli bir örneği niçin savunmalarının havada kalmaması adına açıklamalarına almadılar?

“Kabul görmüş bu ifade” derken bakanlığın cevap yazan yetkilileri, kastettikleri ecnebi “Ekonomi ve finans çevreleri”nin, Türkleri “Yerel halk” tanımında saymalarına bir itirazımızın ve reddiyemizin olmayacağı, olamayacağı garantisinin peşinde midirler?

“Kasıtlı ve bilinçli” olan nedir?

2024 yılında, yüzyıla sahip çıktığı da söylenen bir iktidarın Türkiye’de doğup büyümüş bir bakanı, “Locals–Yerel halk” manasındaki bir kelimeyi, bir yabancı ülkede kullandığında, devletinin sahiplerinin yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının alınacaklarını ve o söylemi şiddetle reddedeceklerini bilmiyor olabilir mi?

Mehmet Şimşek, çok iyi olduğu o İngilizce dilinde, meramını anlatabileceği başka kelime veya tanım olmadığı iddiasında mıdır?

“Kasıtlı ve bilinçli” olmanın koordinatlarını ve adresini iyi bildikleri iddiasıyla kanamalı, pardon kınamalı cevap derdine düşen ilgili bakanlığın personeli, Sayın Erdoğan “Bunlar Halk Bank’ı da dolandırmaya çalışıyorlar” demecinin içinde Sayın Mehmet Şimşek adını telaffuz ettiğinde izin mi kullanıyorlardı?

Türk Milleti, sorularımızı dikkate alsın lütfen.

BİRKAÇ RESİM, BİRKAÇ İSİMDİR HACİMLERİ

 Şehirlerimizin caddelerindeki “Foto” tabelalı fotoğrafçı dükkanlarının vitrinine konmuş, aynı duruş pozlu birkaç fotoğraf mutlaka olurdu.

Önde tuttukları kollarının ucundaki baş parmaklarıyla çenelerine temas eden Yeşilçam ünlülerinin taklit edildiği o fotoğraflardaki bir askerse, “Onbaşı” yahut “Çavuş” pırpırıydı, gamzeli yüzünden önce ilk görülecek.

Yok eğer bıyıkları terleyen genç irisiyse o pozu sabitleştiren, kolundaki kol saatine (fotoğrafçıdan ödünç alınmış dahi olabilir) çekiyordur dikkatleri; varlıklılık gülümsemesi sonra fark edilse de olur.

Gündemin birinci sırasına “saatli poz” görüntüleriyle oturan AKP milletvekilini tam iş üzerinde gösteren o fotoğraf karesine bakarken hatırladım geçmişin izlerini.

“Selfie çekti” denilen AKP’li vekilin çok avantajı vardı; siyah-beyaz anıların kahramanlarıyla kıyaslandığında.

Hem saatini göstermiş oluyordu, hem de fotoğraf çektiği teknolojik aleti, yani telefonunu.

Paylaşılan resimlere bakıldığında ise, AKP’nin “Ak” sakallılarındanmış dedirten o vekile hiç kimse, pozunun kaynağından dolayı (yukarıya yazdık) “Artistlik yapma” diyemez. Çünkü oraya artistlik gösterisinden gelmiş.

Arkasına dizilmiş, ağızları kulaklarında, koyu renk takımlı onlarca erkeğin önlerinde yer alan; sıkı ve beyaz giyimli, türbanının üstüne tutturduğu renkli gözlüğü ve Rabia işaretli eliyle, mesaj verdiğine inanan kadın da konuşulmayı hak ediyor; Meclis kürsüsündeki “Katil İsrail–İşbirlikçi AKP” pankartının karşısına oturtulmuş yönetici kadın kadar, sofrası “İstakoz”lu vekil kadın kadar en azından.

Pozlarından belli oluyorsa iktidarın elemanları ve takıları, takıntıları medyalarında birinci haber ise; uğurlama törenlerine vakit gelmiş demektir!

YÜZYILIMIZIN İSTAKOZ YEME SENESİNDE…

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader:

Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!”

Ekonomistliğinden önce şiir okumalarıyla ünlendiğini, kazanılan ilk seçim sonrasında çıktığı bir TV kanalında açıklayan ve hatta rahmetli Üstad Necip Fazıl’dan “Sakarya Türküsü” dolayısıyla övgü aldığını gururla anlatan Sayın Erdoğan’ın bahis mevzuu ettiği o destanı, MTTB’de, kendisinden dinlediğimde, yukarıya aldığımız beytin ikinci mısraındaki virgüllerin yeri ve vurgusu şaşırtmıştı beni.

Bizim “Böyle gelmiş bu dünya” tarihselliğini rahmetli Üstad “Bu dünya böyle gider!” şeklinde okumuştu.

Akrebin, kıskaçlarıyla kültürel faaliyetlerimizde yer aldığı yıllarımızdan sonra, yenilip yutulan bir başka kıskaçlı hayvanın milli’leştirildiği “Cumhur İttifakı” iktidarı günlerine erdik bugün.

İstakozun kıskacında yoğurulan ve yorulanların yanında, yolunan “yerli halk” sıfatıyla anılanların mücadelesi var şimdi, tarih sayfalarında.

Canlı canlı haşlanırken dahi bağıramayan istakozların müptelası AKP’li bayan vekillerin hizacılıklarının ve özürlü hallerinin ödüllendirildikleri kadar; bir Beyoğlu caddesinde İsrail’i protesto ederken “cop yiyen”, yine de seslerini duyuramayan kızlarımız evlerimizde, iş yerlerimizde ve gelecek planlarımızda yer almadığında, rahmetli Üstad Necip Fazıl’ın “Bu dünya böyle gider” tespitine, takoz koyduk istakozla; yalın ve basit üslubumuz da hoş görülsün.