Yavuz, Pîrî Mehmed Paşa ya pîrâne tavırlarından ve üstün

meziyetlerinden dolayı, Pîrim diye hitap ederdi. Zaman zaman da Pîrî Mehmed

Paşa ya Türk ve Kara Türk şeklinde hitap etmektedir. Pîrî Mehmed Paşa da

pîrdi, tasavvuf ehliydi. Dindardı. âlimdi. Defterdardı, müderristi, kadıydı,

sadrazamdı. Şeyhülislam Zenbilli Ali Cemâlî Efendinin de akrabasıydı. Yavuz

Sultan Selim in yönetici kadrosu işte bunlar gibi mükemmel ve donanımlıydı.

Nereye başınızı çevirseniz orada âlim, bilgin ve aynı zamanda tarikat ehli ve

her yönüyle kendini yetiştirmiş, tam donanımlı Pîrî Mehmed Paşa gibi bir üst

düzey yetkilisini görürsünüz. Yavuz un başarılarının arkasındaki sırlardan biri

de galiba bu olmalı.

Yavuz bir gün veziri azam Pîrî Mehmed Paşa yı yanına

çağırır ona şöyle der: Pîrîm! Allah ın emri ile Mısır ı feth eyledik.

Haremeyn-iş- Şerîfeyn ahalileri hükmümüze girip, Hâdimü l-Haremeyn unvanı ile

muazzez olduk. Her gittiğimiz tarafta fetihler nasip oldu ve emrimize muhalefet

edecek kimse kalmadı. Hazinelerimiz lebalep altın ile doldu Bu vaziyette

devletin zevâli ihtimali var mıdır Şimdi bu devlet yıkılır mı . Pîrî Mehmed

Paşa bu soruya şu cevabı verir: Yüce cedlerinizin koydukları kanun ve kaideler

icra olundukça bu devletin zevâli muhaldir, bu devlet yıkılmaz. Ancak

evlatlarınızın hilâfeti zamanında akılsız vezir-i azam tayin olunur; rüşvet

kapıları açılarak, mansıblar (memuriyetler) ehline verilmez; devlet islerinde

kadınların hükmü yürürse o zaman bu devletin ihtilâli mukarrer olur (devlet

yavaş yavaş yıkılır). Pîrî Paşa nın bu sözleri üzerine celâdetli Padişah, bir

müddet sükûttan sonra: Rabbim bizleri böyle bir akıbete dûçâr olmaktan

korusun! diye dua etti ve Pîrî Paşa ya bu değerli nasihatinden ötürü

ihsanlarda bulundu. Acaba diyorum Osmanlı nın yıkılmasındaki sebeplerden biri

de bu nasihatlerin dikkate alınmağı için olabilir mi

Dost kapısının eşiği bize müyesser oldu. Artık Kayser ve

Kâvus un tahtını istemeyiz.

Ümidimiz odur ki gökte güneş ve ay devrettikçe bizim de

sagrimiz aşk bezminde dönüp duracaktır.

Ey Selimî habis düşman askerimizin fütühatının ilahî bir

tecelli olduğununasıl anlayabilir. (Yavuz Sultan Selim, Yavuz Sultan Selim

Divanı, çev. Ali Nihat Tarlan, s. 81.) 

YANARDAĞ GİBİ ATEŞ SAÇAN  YAVUZ U

DİZE GETİREN BİLGE

Yavuz Selim, âlimlere karşı son derece hürmetkâr idi.

Özellikle Zembilli Ali Cemali Efendi nin ilim ve irfanına hayran idi ve ona son

derece hürmet ederdi.

Sâmiha Ayverdi Hanımefendi Osmanlı Asırları adlı

kitabının 332. Sayfasında Yavuz için şöyle bir tesbitte bulunuyor: Bir

yanardağ gibi ateş saçan Yavuz un da yanında boynunu büktüğü, elini öptüğü,

nazını çektiği ve buyruğunu tuttuğu kimseler vardı. Padişah, bu kaya gibi

eğilmek bilmeyen bu ilim ve irfan erbabını bazen aşıp geçmek istese de, onları

yerlerinden kımıldatıp sarsamaz ve geri püsküren kendi olurdu. Onlar

hükümdarını dilediği gibi hizaya çekebilirdi. Bunlar ilim otoriteleri idi.

Evet işte, tarihin Yavuz dediği bu padişahımız Yavuz Sultan Selim in hayatında

gerçekten, karşısında saygı ile eğilip, sözlerini tuttuğu Zembilli Ali Cemali

Efendi gibi birçok maneviyat sultanları vardı. Zembilli Ali Cemâli Efendi hem

bir mutasavvıf hem de o dönemin şeyhülislamı idi. Kendisinden fetva almak üzere

gelenleri bekletmemek için penceresinden sarkıttığı bir zembille vatandaşların

meselelerini, sorularını yazdıkları bu kâğıtları alıp, cevaplarını tekrar aynı

zembille aşağıda bekleyen sahiplerine ulaştırırdı. Bu yüzden kendisine

Zembilli adı verilmişti. Yavuz Selim in, Zembilli Ali Cemali Efendi ile olan

münakaşaları zaten pek meşhurdur.

Mesela; Yavuz Sultan Selim Han, bir seferinde hazinedeki

suiistimallerinden dolayı vuku bulan hırsızlık sebebiyle kızıp, olayla

bağlantısına bakmadan yaklaşık 150 kişinin öldürülmesini emretmişti. Durumu

öğrenen Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi, hadisenin özünü Sultan Selim den de

dinlemek için alelacele ve destursuz olarak Yavuz un yanına varır. Huzura kabul

edilen Zembilli Ali Cemalî Efendi, öğrendiklerinin doğru olup olmadığını sorar.

Yavuz da bu 150 kişinin öldürüleceğini, söylenenlerin doğru olduğunu ifade

edince, Zembilli Ali Efendi kararın icra edilmemesini, bunun doğru bir karar

olmadığını belirterek bu karara itiraz eder.

Yavuz Selim: Efendi Hazretleri sizin bu sözünüz saltanat

görevlilerine müdahale ve saldırı olup, padişahlarla bu hususlarda görüşmek

edebe ve terbiyeye aykırı harekettir, sizin devlet işlerine karışmaya hakkınız

yoktur. diye cevap verdi. . Bunun üzerine Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi

şöyle dedi:

Sultanım! Filhakika elbette padişahların işlerinde

bağımsız olmaları gerekir. Onları müdahale edilmemelidir. Ancak padişahların

işlerinde tedbirli, düşünceli olmaları ve kemal ehli olanlarla (âlimlerle)

müşavere etmeleri (danışmaları) zaruridir. Bunun aksi memleketin zararınadır.

Bu konu ile ilgili olarak benim size başvurmam, saltanatınıza müdahale amacı

taşımamaktadır. Belki ahret işlerinize hizmettir. Bu konuda sizi uyarmak benim

görevimdir. Ben size şer-i hükümleri bildirmeye geldim. Zira bizim vazifemiz

sizi hatadan muhafaza etmek ve ahretinizi korumaktır. Siz isterseniz bu 150

kişinin canından vazgeçip öldürmezsiniz, isterseniz de vazgeçmez öldürürsünüz.

Allah huzurunda bundan siz mesulsünüz.

Şeriatın kıldan ince, kılıçtan keskin ölçüsü karşısında

sakinleşen Yavuz Selim Han Şeyhülislam a: Umumi ahvalin düzelmesi için bir

fırkanın öldürülmesine cevaz yok mudur diye sorar. Şeyhülislam Zembilli Ali

Efendi: Bunların öldürülmesi ile âlemin düzelmesi arasında bir alaka yoktur,

suçlarına göre ceza gerek diye cevap verir.

Bunun üzerine koca orduları dize getiren o ulu Padişah,

başını önüne eğer ve kararını geri alır. Padişahın bu kararından son derece

memnun olan Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi, tam huzurundan ayrılırken tekrar

geri döner ve kendisine merakla bakan Yavuz a şöyle der:

Sultan ım birinci talebim şeriatın gereği idi. İkinci

bir talebim daha var ki, bu da sadece bir ricadır. Saltanatınızın şanı içindir.

Sultan ım bu müminlerin suçları kendilerinedir. Ancak onlar hapiste iken masum

ailelerine kim bakacak Sizden ricam bunları affettiğiniz gibi, görevlerine de

iade etmeniz. Bunları görevlerine iade ederseniz saltanatınızın şanına uygun

hareket etmiş, gereken mürüvvet ve şefkati göstermiş olursunuz. Şeyhülislam ın

bu talebini de yerine getiren Yavuz, hiç şüphesiz ki farkında olduğu ilahi mesuliyetin

ve hukukun icabını da ifa etmiş oluyordu.

Selimî, dünyaya değil, hatta Süleyman ın tahtına bile

gönül verme. Biz sevgilinin diyarında bir dilenciyiz ve sultanlık da bu kadar

olur. (Yavuz Sultan Selim, Yavuz Sultan Selim Divanı, çev. Ali Nihat Tarlan,

s. 116.)

İBRİŞİM YASAĞI

Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail le olan savaşı öncesi,

İran ın dolayısıyla Şah İsmail in elini zayıflatmak için ipeğe ambargo koydu.

İbrişim yasağı adıyla tarihe geçen bu ünlü karar sonrası İran dan ipek

getirilmesi yasaklanmıştı. Hatta ipek kervanlarının Osmanlı toprakları

üzerinden Avrupa ya geçmesi de Bu kararla beraber İran a demir gibi her türlü

stratejik madde ve silah ihracı da yasaklanmıştı. İbrişim yasağıyla Osmanlı

topraklarında her ne sebepten olursa olsun vatandaşların ipek almaları da

yasaklar arasındaydı. İşte padişahın bu emrine muhalefet ederek ipek alan 400

kişinin tutuklandıklarını gören Zembilli Ali Efendi, gördüğü bu olaya ve

yapılan haksızlığa tahammül edemeyerek gerisin geri dönerek padişaha ulaştı.

Oysa padişahın yanından biraz evvel ayrılmıştı. Edirne ye gitmek için yola

çıkan padişahını dualarla uğurlamıştı. Onu tekrar karşısında gören Yavuz,

şaşırdı. Meseleyi anlattı Zembilli Ali Efendi. Bu halin zulüm olduğunu

belirtti. İpek veren memurların bunlara ipek vermesinin hükümdarın rızası

olduğuna delildir diyerek itiraz etti. İtirazını bitirdikten sonra padişahı

selamlamaya bile gerek görmeden geri döndü. Bu olaya canı fena halde sıkılan

Yavuz Sultan Selim, yol boyu sıkıntılı ve düşünceli bir halde yolculuk etti. Bu

durumundan endişelenen ve korkan vezirler şaşırmışlar, neticeyi de merak

etmekteydiler. Edirne ye geldiklerinde, yolda vicdanıyla mücadele eden Selim,

emretti. Tez haber salın o 400 kişi serbest bırakılsın!

İşte böyle Yavuz un karşısında kuzu gibi olup,

tavsiyelerini tutması; Zembilli Ali Cemâli Efendi nin Hakkı ve hakikati

çekinmeden söyleyip yol göstermesi sebebiyledir. Onun bu huyunu sevdiğindendir.

Bu yüzden bir gün Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerini birleştirip kendisine

vermeyi teklif eder. Kazasker; Kadı-asker kelimelerinden oluşan askerler

arasındaki davalara bakan ordu kadısı, askeri hakimdir. Divân-ı Hümâyun un

üyesi, yargı ve eğitim teşkilatından sorumlu kişidir. Bu günkü Adalet

Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu Üyeliğini

birleştirirsek onun görev sahasını ancak o zaman anlatabilmiş oluruz. İşte

böylesine yetkili bir görevi Ali Cemâlî Efendi kabul etmiş midir sizce Tabiî

ki de hayır. Bu teklifi kabul etmemiştir. Kat i surette reddederek, müftülük ve

müderrislikle yetineceğini (kanaat eyleyeceğini) söylemiştir. Bu görüşü

padişahın çok hoşuna gitmiştir ve kendisine 500 filori (Floransa altını)

göndermiştir.