Saadet Partisi Sosyal İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Fatih Aydın, “Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi adını imzalandığı şehirden almıştır. Bugün sözleşmenin imzalanmasının 9. senesindeyiz... 11 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye, sözleşmeyi imzalayan ilk ülke olmuştur. Türkiye, sözleşmeyi imzalarken kendi değerlerini dikkate almadan hareket etmiş ve kamuoyunda tartışılmasına dahi imkân vermemiştir. Sözleşmeyi Avrupa Konseyi üyelerinden Azerbaycan ve Rusya imzalamaması oldukça düşündürücüdür” diye konuştu.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE MAHKÛM EDİLDİK!”

Anayasa’nın 90. maddesine göre uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğunu hatırlatan Fatih Aydın, “İktidar tarafından çekincesiz ve itirazsız olarak imzalanmış olan bu sözleşme, kendi kanunlarımızdan üstün bir konumdadır.  Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuda söz söyleme ve inisiyatif alma hakkı bizzat siyasi iktidar tarafından Avrupa Konseyi’ne devredilmiş, temel bakış açısı ve paradigması yanlış olan bir sözleşme metnine ülkemiz mahkûm edilmiştir” şeklinde konuştu.

“AİLEYİ GÖRMEZDEN GELİYORLAR”

Fatih Aydın, “İstanbul Sözleşmesi, “Kadına Şiddeti Önleme” gibi hassas bir konunun arkasına saklanarak aile mefhumunu ortadan kaldıran, kadını nesneleştirmekten sapkın davranışlara kadar birçok yanlışın önünü açan bir bakış açısını ortaya koymaktadır. Yanlış olan sadece sözleşmenin bazı maddeleri değildir. Sözleşmenin üzerine oturduğu temel omurga çarpıktır. Sözleşme, “toplumsal cinsiyet” kavramı ekseninde şekillenmekte, aileyi görmezden gelmekte, şiddet kavramının içini boşaltmakta, cinsel sapkınlıklara onay vermekte, parçalanan ailelerin devamı için çaba göstermeyi yasaklamaktadır” dedi.

“SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNÜ KENDİ KÜLTÜRÜMÜZDE ARAMALIYIZ”

Saadet Partisi olarak kadın ve erkeğin birbirine göre farklılıklarını tamamlayıcı bir özellik olarak değerlendirdiklerini dile getiren Fatih Aydın, “Kadına şiddet sorunu ile mücadele için alınması gereken başlıca tedbir medeniyetimizin temel kodlarından hareketle hayatın her alanını kapsayan, adaleti ve merhameti esas alan bir düzen tesis etmek ve toplum inşa etmektir. Bu konunun çözüm muhatabı iktidardır. Bu konunun toplumda tartışılması dahi doğru değildir. Bu durumun müsebbibi de sorumlusu da muhatabı da bellidir. Bu kadar hassas bir konuda siyasi iktidarın ilerleyen süreçte “kandırıldık”, “yanlış yaptık” deme lüksü yoktur. Çünkü bu sözleşmenin ve sözleşmeyi şekillendiren çarpık bakış açısının ortaya çıkaracağı toplumsal tahribatın telafisi mümkün değildir. İlerde pişman olmanın anlamı da değeri de yoktur. İmkân ve fırsat varken yanlıştan ivedilikle dönülmeli ve hem “Kadına Şiddet”e mâni olacak hem de toplumsal uzlaşıyı tesis edecek adımlar ivedilikle atılmalıdır” şeklinde konuştu.