İnsanın dünya hayatını idame ettirebilmesi için üç temel ihtiyacın karşılanması gerekir. Bu üç temel ihtiyaç yeme, giyinme ve barınmadır. İşte bu temel ihtiyaçların karşılanmasının yolu iktisattan geçer. İktisat üzerine yıllarca bir sürü teoriler üretilmiş ve bir sistem oluşturulmaya çalışılmış. Günümüzde ise hemen hemen toplumların tümüne egemen olan sistem, faizci kapitalist sistemdir.

Bu sistem bize iktisadı, kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçların karşılanması diye tanımlar. Bu tanım ne demek istiyor aslında? İnsan ihtiyacının sonsuz olması demek, nefsin arzularına göre yaşamak demek. Yani günümüzün ekonomik sistemi, insan nefsinin arzularını karşılamak üzere kurulmuş bir sistemdir.

Peki, “kıt kaynak” diyerek neyi kastediyor bu sistem? Allah, sonsuz nimetlerinden bahsederken günümüz iktisadı neden kıt kaynağa atıf yapıyor? Çünkü aslında şunu demek istiyor: Dünyadaki bu açlığın ve fakirliğin sebebi paylaşımla alakalı değildir, kaynakların kıt olmasıdır.

Malthus denen iktisatçı da bunu desteklemek için şöyle bir teori üretiyor ve diyor ki; nüfus artışı böyle devam ederse dünyadaki besinler bu nüfusu karşılamayacak. Burada Malthus’un söylediği servetlerini yığanlara mazeret üretmekten başka bir şey değildir. Aslında bu tür tanım ve teorilerle; egemen güçlerin sözcüleri, dünyadaki açlık, sefalet ve fakirliğin suçunu faizci kapitalizmin sömürü düzenine değil, Allah’ın kâinatta kurduğu nizama yüklemeye çalışıyorlar.

Irkçı emperyalizm ve onun işbirlikçilerinin eliyle yürütülen faizci kapitalist sisteme baktığımız zaman vahim bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bir tarafta nimeti sahiplenenler, bir tarafta külfete katlananlar. Bir tarafta gökdelenlerde rant devşirenler, bir tarafta maden ocaklarında can verenler. Bir tarafta tonlarca ekmeğini çöplere atanlar, bir tarafta çöpten topladığı ekmekleri çocuklarına götürenler. Bir tarafta obeziteden şikâyet edenler, bir tarafta açlıktan can veren bebekler. İşte bu görünen tablo; günümüzde adalet duygusu ve vicdanı olmayanların tesis ettiği faizci kapitalist sistemin sonuçlarıdır.

Peki, ırkçı emperyalizmin kurduğu bu sömürü düzeni böyle mi devam edecek? İşte burada yeni bir nizam kurma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Son yüzyıl içerisinde çeşitli komünizm denemeleri olmuşsa da, hiç biri başarıya ulaşamamıştır.  Çünkü kapitalizm nefse hitap ederken, komünizm ne insan nefsine ne de fıtratına hitap etmiştir. Toplumun bünyesi kabul etmediğinden dolayı komünizm çökmüştür. Kapitalizm de çökmeye mahkûmdur.

Bugüne kadar ifratla tefrit, kendi arasında top çevirirken bizlere bunları izlemek düştü. Sadece izlemek değil, onların kadehlerini doldurmak için çalışıyoruz. Onların fabrikalarında insan olduğumuz için değil, onların mutfaklarına erzak yığdığımız için değerliyiz.

İnsanlığı mevcut iktisadi paradigmanın cenderesinden kurtarıp yeni bir adil ekonomik nizam tesis edilmeliyiz. Bunun için çalışmak zorundayız, ama bizim tek başımıza çalışmamız yetmeyecektir. O yüzden yüreğinde bu çarpık düzenin sızısını taşıyan tüm vicdan sahipleri ile el ele verip adaleti hâkim kılmaya yol almalıyız. Vicdanları birleştirdiğimiz zaman karşımızda hiçbir sömürü, zulüm ve gaddarlık duramayacaktır.