Son bir haftanın gündemi öylesine hızlı değişti ki,

Rüyamızda görsek şaşıracağımız olay, gerçek oldu.

Muhalifler galip geldi, Esed ülkesinden kaçmak zorunda kaldı.

Ne ki bizim kuşak, emperyalistlerin bu zaferin bedelini ağır ödeteceklerini bildiğinden hüzünle karışık sevindik.

Nitekim çok geçmedi, tahmin gerçekleşti.

İsrail, Suriye’ye hava saldırısı başlattı;

“Esed kaçmadan planını yapmış! Kritik noktaların bilgilerini İsrail'e vermiş...

İsrail ordusunun Suriye'ye yönelik hava saldırılarında rejimin silah depolarını, füze başlıklarının olduğu merkezleri ve savaş uçaklarını vurduğu dikkatlerden kaçmazken, bu yerlerin adres listesini ülkeden kaçmasına izin verilmesi şartıyla Esed'in verdiği iddia edildi.”

Mazlum bir halk, katil kaçarken başka katile teslim ediliyor.

Trump'ın Suriye açıklaması ilginç; “Kendi başlarının çaresine bakmak zorundalar çünkü biz karışmayacağız.”

Karışmasına gerek yok maşası var nasılsa, onun yerine de bombalamakta.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda, Türkiye’ye derhal ambargo uygulayan ABD, söz konusu katil İsrail olunca sadece seyrediyor.

Fakat Esed’in sapkın sırları, Suriye hapishanelerine girilince ortaya saçıldı.

Kadınlara tecavüz edilmiş, doğan çocuklar hapishanede büyümüş; dışarıyı, ağaçları, kuşları tanımıyorlardı.

Muhalifler, “İnsan mezbahası" olarak anılan hapishaneleri açarak tutukluları serbest bıraktı ve halkın kayıpları aramasına izin verdi.

Esed'in ölüm hücrelerindeki binlerce ceset çıkarıldı, cesetlerin preslenmesi için kullanılan makineler ve işkence aletleri bulundu.

Sednaya'da, her gün 50'ye yakın insan asılarak idam ediliyordu.

Eski mahkûmlardan Ömer Şuğri, "Gardiyanlar alkol aldıktan sonra tutukluların bulunduğu hücreye girip yapılı bir tutuklu ile zayıf bir tutukluyu seçer ve yapılı olandan zayıf olana tecavüz etmesini isterlerdi" dedi.

Suriyelilerin, "İçeri giren kaybolur, çıkan yeniden doğmuş gibidir" sözleriyle tanımladığı bu hapishanede Ömer, tank kayışıyla dövüldüğünde: "… Artık hiçbir şey hissetmiyordum, etrafımda olan bitene dair algımı kaybettim ve acının yoğunluğundan kalbim çöktü."

Ömer, "karşılama partisi" bitip cezaevine girdiğinde, odalardan birinde tutukluların cesetlerinin korkunç görüntülerini gördüğünü ve o çürümüş cesetlerin yayılan kokusunun keskin olduğunu anlattı: "Organsız cesetler gördüm, bazılarının vücudu sağlamdı ve o vücutların karnı açıktı. Bu cesetlerin hikâyesi gizemliydi. Organların satılmak üzere çalınıp çalınmadığını bilmiyorum."

Tutuklular şiddetli açlık çekiyordu. Tek kişilik hücrelerde 8 ila 12 kişi tutuluyordu. "Yanımdaki hücrelerde beş kişi öldü. Geriye kalan tutukluların artık ayakta duracak yeri bile yoktu çünkü cesetler hücrenin enine ve boyuna yayılmıştı. Koğuş başkanı, ölüleri çıkartırken veya yemekleri tutuklulara dağıtırken, gardiyanlar tarafından ağır şekilde dövülme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bu durumda da koğuş başkanı dakikalar ya da saatler içinde ölür.”

Gardiyanlardan biri, 10 hücredeki koğuş başkanlarına giderek her birinden yarım saat içinde bir kişiyi öldürmelerini istediğini anlatan Ömer, "Yarım saatlik sürenin bitmesine dakikalar kala, koğuş başkanı genellikle zayıf bir tutukluyu seçer ve boynunu kırarak öldürürdü. Çünkü eğer emri yerine getirmezse, gardiyanların elinde işkence görüp en sonunda öldürüleceğini bilirdi."

Bir de “neden geldiniz” diye sormaktaydı halkımız, Suriyelilere.

Her aileden en az bir şehit vermiş mazlumlar, katillerden kaçmışlardı.

Camilerde, spor salonlarında, restoranlarda, sahilde bulunmaları suçtu.

Gördükleri anda efelenerek, “neden gitmiyorsunuz” diye hesap sordular.

Nasıl ürktüler bu üstenci sorgulardan,

Allah kimseyi vatansız bırakmasın.

Mağdur insanların kanayan yaralarına bir hançer de yerliler sapladı.

Şimdi sevinçle ülkelerine dönmekteler.

Fakat işadamları, “Onlar giderse işler bozulur” diye ağlamaya başladılar.

Tekstilciler ertesi gün atölyelerin boşaldığını gördüler,

Kayısı üreticileri onlar gidince maliyetler artar, hayat pahalanır, zira yerli işçi onların çalıştığı az paraya çalışmaz demekte.

İnşaat, bahçe işleri, zeytinlerin, çayların toplanması; üreticiyi düşündürmekte.

Vatanlarında çok mutlu huzurlu olurlar inşallah, Suriyeli kardeşlerimiz.