Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…

“Ve hüve fi’l-âhireti / Ve o âhirette.” (Maide 5)

Evet, bugün “Adil Düzen”e doğru ilerlerken, dünyadaki durumumuza, amellerimizin hubut edip etmediğine bakabiliriz ve nerede olduğumuzu bilebiliriz.

Ahiretteki durum ne olacaktır? Ayette ifade edilen “iman içinde küfürde olma” ahirette bizi nereye götürecektir? Ahiret hayatını yeniden hatırlayalım.

Dünyada hiçbir şey yok olmaz. Değişir, başka şeye döner ama yok olmaz. Hatta yeni bir şey de yaratılmaz. O halde kâinat yok olmayacak, varlığını değiştirse de devam edecektir. Ruhlar da birer varlık olduğuna göre onlar da yok olmayacaktır. Aksine delil getirmek, ahiret yoktur diyenlere düşer. Ahiret vardır diyenler için istishab demektir. Yok olmama ilkesi vardır.

Dünyada gayesi olmayan abes bir şey yoktur. Her şey kendi amacına doğru ilerlemektedir. Bu kâinat ölüme doğru gitmektedir. Ölüm ise yeni hayat içindir. Sonbaharda yapraklar dökülür ki ilkbaharda daha gür olarak yenileri çıksın. Mademki kâinat ölüme gitmektedir, o halde sonra yeniden doğuş vardır.

İnsan ahiretten sonra varlığı doğal olarak kabul etmektedir. Ateistler de atalarına saygı gösteriyorlar, onlara mezar yapıp kutsuyorlar. Lenin yoksa onun neyine saygı gösteriyorsunuz? Kâinatta canlılar olmaz şeyi arzulamazlar. Mademki insan var olmayı arzulamaktadır, o halde var olma gerçekten vardır.

Bugün dört ve beş boyutlu uzay keşfedilmiştir. Hareketin olması için dört boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. İradeli hareketin olması için beş boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Bunun anlamı şudur. Yani geçmişte olanlar yok olmamıştır, orada duruyor. Gelecekte olanlar da vardır. Biz oraya doğru gidiyoruz. İstanbul’dan İzmir’e giden yolcu Bursa’ya varmışsa, onun için Yalova tarihtir, yok olmuştur; Balıkesir de henüz yoktur. Oysa Yalova da oradadır, Balıkesir de oradadır. Hiçbir şey var olmuyor, yok olmuyor, sadece biz yer değiştiriyoruz. Ölüm trenden inme gibidir; bizim dünya trenimizden inen adamı biz ölmüş kabul ediyoruz! Eşini ve akrabalarını, kitaplarını ve eşyalarını bırakıp indiği için biz onun yok olduğunu sanıyoruz, oysa yok olmuyor, sadece ahirete gidiyor.

Ahireti kabul etmediğimiz takdirde kâinatı var etmiş olan gücün zalim olması gerekir. O güç bize bu sıkıntıları neden çektirsin, neden zalimleri mazlumlara musallat etsin? O’nun çok güçlü olduğunu bugün çok iyi biliyoruz. O halde bu durum O’nun beceriksizliğinden değildir. Bugün bilgisayarlarla biz bile adalet sağlıyoruz. Oysa O’nun bizden binlerce kat fazla bilgisayarı bildiğini görüyoruz.

Bunların hiçbirisi olmasa bile, Allah peygamberler göndermiş, onlar ileride bunlar olacaktır demiş ve olacakların hepsi gerçekleşmiştir. Onların hepsi ahiretten haber vermişlerdir. Öyleyse doğruluklarının sabit olması, onların şehadeti ve ahiret için yeterlidir. Son olarak Kur’an gelmiş, kendisinin İlahî kitap olduğunu ilmi mucizelerle ispat etmekte ve ahiret hakkında da çok belirleyici bilgiler vermektedir.

“Mine’l-hâsiriyne / Hasirlerdendir. (hüsrana uğrayanlardandır.)” (Maide 5)

Bu dünyada kaybedecek, ahirette de kaybedecek. Yani müslimlerden de olamayacaktır. “İmandan sonra küfrederse” denmiyor, “iman içinde küfrederse” deniyor. Onun bu dünyada yaptığı boşa gidecek, ahirette de zarar edip hüsrana uğrayanlardan olacaktır.

Siyasi partiler birbirleriyle istişare etmiyorlar. Bundan dolayı bu dünyadaki amelleri hubut edecek, ahirette de hüsranda olacaklardır. İzmir Akevler’dekiler istişare ettiler. Hata ederlerse belki bu dünyada başarılı olmayabilirler ama ahirette hüsranda olmayacaklardır. Çünkü istişare ettiler ve istişareden sonra verdikleri kararlarında hata etmiş olabilirler. O hatayı Allah yaptırdığı için hata etmeleri gerekiyormuş demektir. Dolayısıyla hataları dünyadaki başarıyı geciktirebilir ama onları ahirette hüsrana uğratmaz.

Hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye insanları hüsrandan kurtarır. (Devamı var)